Giriş
1881 yılında Çarlık Rusya ve İran arasında imzalanan sınır antlaşması ile Türkmen toprakları ve halkı iki ülke arasında bölünmüştür. Göklen ve Yomut boyuna mensup Türkmen nüfusun büyük bölümü İran sınırı içerisinde kalmıştır. Konargöçer bir yaşam sürdüren bu Türkmen nüfusun çoğunluğu okuryazar değildi. Bu nedenle aralarında yazılı edebiyattan daha ziyade halk edebiyatının sözlü türleri yaygındı. Bu durum 1881 yılında başlayan ve 1925’te Rıza Şah’ın devlet yönetimini ele geçirmesine kadar süren Kaçar iktidarı döneminde değişiklik göstermeyerek bilinen kalıp ve içerikler içerisinde kalmıştır. Devam eden Pehlevi ve İran İslam Cumhuriyeti dönemlerinde ise İran’da yaşanan gerek iç gerekse dış siyasi gelişmelerin Türkmensahra’daki etkileri edebiyatın millîleşme sürecini şekillendirmiş ve günümüzde özellikle şiir alanında kendine has özellikler barındıran güçlü bir İran Türkmen edebiyatı dalının gelişmesini sağlamıştır.
İran Türkmen edebiyatının sınıflandırılması hususunda tarihsel ilk araştırmayı yapan Araz Muhammet Sarlı, 1998 yılında yayımladığı tüm makalelerini bir araya getiren Pejuheşha-yi der Edebiyat-i Türkmen adlı eserinde yer alan “Erzyabi-i Edebiyat-i Türkmensahra” (Türkmensahra Edebiyatının Değerlendirilmesi) başlıklı makalesinde 1941’den 1979’a kadar Türkmensahra’da gelişen Türkmen edebiyatını inceleyerek bu süreci üç döneme ayırmaktadır (Sarlı, 1998: 53):
1. 1953 darbesine kadar süren ilk dönem Rıza Şah’ın ülkeden gitmesi sonucunda ortaya çıkan iktidar boşluğu ve bunun getirdiği iç karışıklıklar dönemidir. Bu dönemde İran’ın yabancı devletlerin işgali altında olduğu bilinmektedir. Devlet otoritesinin zayıfladığı bu dönemde, siyasi oluşum ve faaliyetlerin önü açılmış ve basın özgürlüğü canlanmıştır.
2. 1953’te Muhammed Rıza Şah’ın tahta çıkması ve İran halkının yürürlüğe konulan yaptırımlar ile bastırılması sonrasında ikinci dönem başlamıştır. Türkmensahra toprakları, İran Devlet yönetimi tarafından kontrol altına alınmıştır. Bu dönemde Türkmensahra şairlerinin edebî faaliyetleri bastırılmışlık, umutsuzluk, hayal kırıklığı duyguları ile durgunlaşmıştır. Bu süreç 1960’lı yılların başına kadar devam etmiştir.
3. Son dönem ise 1963 ila 1979 yılları arasına tekabül etmektedir. Devrimin güçlenmesi son bulan Türkmen edebî kimliğinin geri kazanılarak belirginleştiği oldukça hareketli bir süreci kapsamaktadır.
Söz konusu sınıflandırmaya dâhil edilmeyen 1941 öncesi ve 1979 sonrası var olan edebî süreç göz önünde bulundurularak İran sahası Türkmen edebiyatının dönemlerini şu şekilde sınıflandırmamız uygun olacaktır:
1. Kaçar dönemi (1881-1925 yılları arası)
2. Pehlevi dönemi (1925-1979 yılları arası)
3. İran İslam Cumhuriyeti Dönemi (1979’dan günümüze kadar olan dönem)
3.1. Türkmensahra Millî Hareketi Dönemi (1979-1980 yılları arası)
3.2. İran-Irak Savaşı ve Savaş Sonrası Yeniden İmar Dönemi (1980- 1995 yılları arası)
3.3. 1997’den Günümüze Kadar Olan Dönem
Buna göre dönemlerin başlıca özellikleri ve önemli şahsiyetleri şöyledir:
1. Kaçar Dönemi (1881-1925 Yılları Arası)
1881’de başlayan Kaçar dönemi 1925 yılında Rıza Şah’ın iktidarı ele geçirmesine kadar sürmüştür. Kaçarların devlet yönetim anlayışı konargöçer ve yarı konargöçer boyların askerî gücüne dayanmaktaydı. Söz konusu boylar devletin savunma gücünün önemli birer bileşeniydiler. Kaçar iktidarı daha kolay kontrol edebileceklerini düşündükleri ve büyük konfederasyonların oluşumunda rol oynayan boy varlıklarının sağlamlaştırılmasını teşvik etmekteydi (Djalili ve Kellner, 2011: 39). Bu yıllarda Türkmenler de Türkmensahra’da boy teşkilatı esasına dayalı konargöçer hayat tarzını sürdürüyorlardı. Bu geleneksel yaşam tarzı çerçevesinde ortaya konulan âşık tarzı şiir icraları da geçmişten bu yana süregelen kalıp ve içeriklere sahip olup kendine has özellikler göstermez.
1.1. Dövletmämmet Balgızıl
Şairi bizzat tanıyan Niyazgılıç Durdıyev’in verdiği bilgilere göre Dövletmämmet Esengulı rayonunda tahminen 1854 yılında doğmuştur (Gızıl, 1981: 3). Şairin İran Türkmenleri arasında yaşayan ve kendisi gibi şair olan torunu Muhammet Gızıl ise onun 1852 yılında Yomut boyunun, Cafarbay kolunun, Gızıl tiresine mensup olarak Bäşyusga köyünde dünyaya geldiği bilgisini vermektedir. Dövletmämmet’in babası Mirceli Gızıl, annesi Gurban Bike’dir. Ailenin en küçük çocuğu olduğu için büyük kardeşleri ona ballı ‘küçük kardeş’ demekteydiler. Daha sonra Dövletmämmet, lakabı haline gelen bu ad ile ün kazanmıştır (Gızıl, 1981: 16).
Şair, gençlik dönemlerinde mektep eğitimi almış, daha sonrasında hayvancılık ve avcılık ile uğraşmıştır (Gızıl, 1981: 4). Onun ün kazanmasında yetenekli bir bahşı olması ve söylediği şarkıların birçoğunun kendi güftesi olmasının büyük payı vardır (Gızıl, 1981: 5). Şiirleri genellikle halk arasında şarkılar şeklinde yayılarak günümüze ulaşmıştır. Dövletmämmet Amanlık, Gulangeldi, Hudaygulı adında sazende arkadaşları ile birçok yer gezerek düğünlere ve şenliklere katılmıştır (Gızıl, 1981: 6).
Şair Şahı Gülzar adlı bir kıza âşıktır ve yaklaşık otuz aşk konulu şiirinde ona kavuşamadığını dile getirmektedir. Akmeŋli (Akı) adlı bir kızla evlendiği ve Niyazmuhammet ve Uzmuhammet adlarında iki oğlu olduğu bilinmektedir. Niyazmuhammet dutar, Uzmuhammet ise gıcak üstadı olarak halk arasında ün kazanmışlardır. Şair ve iki oğlunun mezarı Bäşyusga’ya yakın Hocalar köyünün yanında Behaeddin Nakşıbendi ziyaretgâhının içinde yer almaktadır (Gızıl, 1981: 17-18).
Kaçar döneminin ünlü şairi Dövletmämmet Balgızıl’ın şiirleri Sovyet Türkmenistan’ı kurulduktan sonra toplanmaya ve araştırılmaya başlanmıştır. Şiirlerinde kızların vasfı, aşk, bazen de iyi insanın özellikleri gibi konuları işlemiştir (Gızıl, 1981: 7-8). Şairin şiirleri hem Türkmenistan’da hem de İran’da yayımlanmıştır. Dövletmämmet Balgızıl’ın eserleri ilk kez 1928 yılında Halmırat Gulnazaroglı tarafından yayımlanmıştır. Daha sonra 1966 yılında Allaberdi Oraztagan tarafından Aşgabat’ta yeniden neşredilmiştir. Bu neşirde 29 şiir yer almaktadır. Firaki kültür derneği bünyesinde Maşatgulı Gızıl tarafından İran’da yayımlanan şiir külliyatına, Türkmenistan’da Allaberdi Oraztagan tarafından yapılan yayımda yer almayan 33 şiir ilave edilmiştir (Gızıl, 1981: 2). Dövletmämmet Balgızıl’ın en fazla sayıda şiirini bir araya toplama özelliğini sürdüren bu neşir, hattat Hacımuhammet Gızıl’ın hazırladığı nüshadan çoğaltılmıştır.
Halmırat Gulnazaroglı’nın hazırladığı 1928 yılı baskısının giriş kısmında toplanan şiirlerin Mahtumkulu’nun babası Dövletmämmet Azadi’nin şiirleri olduğuna dair bilgiler yer almaktadır. A. N. Samoyloviç ise Türkmen Medeniyeti Dergisi’nde (1930, No: 8, 9) bu neşri reddederek, bu şiirlerin Azadi ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını ortaya koymuştur (Türkmen ve Geldiev, 1995: 887).
Bivepa dünyeden kim geçdi doyup,
Şasenem Garıpdan ayrılmadımı?
Akça gelin aglap ömrün ötürip,
Gülnahal Ezberden ayrılmadımı?
Atası şert bilen bir köşk saldıran,
Salansoŋ ömrüniŋ gülün solduran,
Hancar ilip öz-özüni öldüren,
Şirin Perhadından ayrılmadımı?
Olar göçdi bu dünyeden dat edip,
Bir-birevge bakıp, gövnün şat edip,
Yar-yar diyip, gice-gündiz dat edip,
Leyli Mecnunından ayrılmadımı?
Mahım can aglayıp, ahı-zar oldı,
Mıradına yetmen armanlı galdı,
Yarınıŋ mazarın gucaklap öldi,
Zöhre Tahırından ayrılmadımı?
Âşıklarıŋ işi ah bilen zardır,
Yar gülüp bakmasa, canı azardır,
Varka Gülşa diyrler, ezelden bardır,
Arzı Gambarından ayrılmadımı? (Cumayev vd., 1998: 57)
1.2. Misgingılıç
Şairin adı Gılıç, mahlası Misgin (Miskin)’dir. Misgingılıç elimizdeki bilgilere göre 1851/1852 yılında dünyaya gelmiş ve 1907 yılında gözlerini dünyaya yummuştur (Kazı, 1982: 8). Ancak Miskingılıç’ın kızı Akbike bu tarihleri 1861/1862-1909 şeklinde belirtmektedir. Misgingılıç, Ata boyuna mensuptur ve Göklenlerin arasında yaşamıştır (Kazı, 1982: 3). Şair Buhara’da eğitim almış; tahsil gördüğü esnada anne ve babasını kaybetmiştir (Kazı ve Atagözlü, 2005: 13).
Tahsilini tamamlayamayan şair edebiyata olan sevgisi ve sanatsal kabiliyeti nedeniyle bahşılığa yönelmiştir. Nurberdi Han tarafından kendisine Sarı Bahşı adı verilmiştir ve bu ad ile Tekelerin arasında âşıklık sanatını icra etmiştir (Kazı ve Atagözlü, 2005: 14). Misgingılıç’a icralarında eşlik eden Bahşı Ali Seyit adlı bir gıcakçısı bulunmaktaydı. Şair, Ali Seyit’i bir şiirinde şu satırlarla övmektedir (Kazı, 1982: 4):
Dutarı lam edip çeker gıcagı
Gözeller ışk edip açar gucagı
Kellesi küylenip mest bolan çagı
Tapılmaz misali Ali Seyidiŋ
Misgingılıç bahşılık sanatını Gayıpberdi adlı çırağına da aktarmış (Kazı, 1982: 5) daha sonra İran Türkmenlerinin arasına dönmüştür. Evlatlık edinilen şair, otuz iki yaşında Ayşe adlı bir kızla evlenmiştir (Kazı ve Atagözlü, 2005: 14). Bu evlilikten iki kızı ve bir oğlu olmuştur. Ama oğlu yedi yaşında hayata gözlerini yummuştur. Şairin kızı Akbike, Türkmensahra’nın Muhı adlı köyünde yaşamını sürdürmüştür (Kazı, 1982: 4).
Misgingılıç, gençlik yıllarının ardından, Hacı Esen köyünde nüfuzlu bir adamın isteği üzerine mektep ve cami inşa ederek ömrünün sonuna kadar burada mollalık yaparak öğrenci yetiştirmiştir. Şair vefatının ardından Kâzım Hoca’da toprağa verilmiştir (Kazı ve Atagözlü, 2005: 14).
Şair hakkında ilk araştırmayı yapan Hocalı Molla’dır. Hocalı Molla şairin vefatından kısa süre sonra onun yakınları ile görüşerek bilgiler toplamış ve bu bilgileri yazdığı mektuplarda Samoyloviç ile paylaşmıştır (Kazı ve Atagözlü, 2005: 6).
Aynı zamanda bahşı olan şair kendi şiirleri ile birlikte klasik Türkmen edebiyatının şiirlerini de şarkı formunda söylemiştir (Kazı, 1982: 4). Şiirlerinin günümüze ulaşmasında Türkmen bahşılarının onları terennüm etmeleri etkili olmuştur (Kazı ve Atagözlü, 2005: 20).
Misgingılıç’ın şiirleri ilk kez 1942 yılında Garrıyev tarafından Türkmenistan’da yayımlanmıştır. Bu ilk neşirde sadece dokuz şiir bulunmaktadır. Daha sonra Nuryagdıyev tarafından 1962’de yayımlanan ikinci kitapta elli bir şiiri yer almaktadır. Kazı tarafından 1981 yılında İran’da yayınlanan kitapta ise Nuryagdıyev’in eserindeki şiirlere halk arasından ve şairin bazı dağınık notlarından derlenen elli şiir daha eklenerek şairin yüz bir şiiri neşredilmiştir (Kazı, 1982: 6). Misgingılıç’ın birçok şiiri şarkı şeklinde halk arasında varlığını sürdürmektedir. Ancak maalesef eserlerinin yazmaları onun vefatından sonra kaybolmuştur (Kazı, 1982: 5). Şair, Batır Nefes ve Beğzade Gurban adlı destanları da kaleme almıştır. Ancak bu eserler tam şekliyle günümüze ulaşamamıştır. Bu iki destandan bazı şiirler Kazı’nın bahsi geçen kitabında yayımlanmıştır (Kazı, 1982: 8).
2. Pehlevi Dönemi (1925-1979 Yılları Arası)
Rıza Şah Pehlevi ve oğlu Muhamed Rıza Şah Pehlevi’nin iktidarları süresini kapsayan bu dönem, 1925 yılı sonunda Türkmenlerin ayaklanmasını silah zoruyla bastıran Rıza Şah’ın hükümdarlık koltuğuna oturması ve hızlı bir şekilde Türkmenleri sindirmek için onları silahsızlandırması ile başlamıştır (Annaberdiyev, 2006: 81). Rıza Şah’ın iktidarının ilk döneminde edebiyatta ele alınan meseleler Sovyetlerin askerî işgali, Rıza Şah’ın yaptığı zulümler ve Türkmensahra’da parti faaliyetleri gibi konulardır. Bu dönemin ünlü şairlerinden biri, eleştirel tarzda şiirler kaleme alan Veli Selaki’dir. Selaki, şiirlerinde genellikle Rıza Şah dönemi siyasi ve kültürel durumunu hicvetmekte ve yönetimin yerel görevlilerini tenkit etmektedir. Selaki, Rıza Şah’ın ülkeden kaçışı ve İran’ın askerî işgalini Avadan adlı şiirinde şu şekilde betimlemektedir (Sarlı, 1998: 54-55):
Asmanda balon garalar
Bakma ireŋkim saralar
Boş galdı serbazhanalar
Hoş geldiŋ balon avadan
Balon asmanda dövr eylär
Orus İran’ı zor eylär
Alman gelse bir tovr eylär
Baloncan öyüŋ avadan
Asmanda ganatın açdı
Bizi goydı gözi yaşlı
Irza şa tahtından gaçdı
Baloncan cayıŋ avadan
16 Eylül 1941’de Rıza Şah’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Muhammet Rıza Şah’ın tahta çıkması ve iktidarın otoritesini sağlamlaştırmasıyla Türkmensahra şairleri ihtiyatlı davranarak dolaylı bir dil ile şiir söylemişlerdir. Rıza Şah’ın izlediği Fars odaklı milliyetçilik ve ülkede basın-yayın imkânlarının sınırlı olmasından dolayı Türkmen şairler çoğunlukla eski şifahi yöntemlerle edebî aktivitelerini sürdürmüşlerdir (Sarlı, 1998:57).
Pehlevi döneminin İranlılık anlayışı, Şia’nın ve İslam’ın daha uzağında, İslam öncesi Fars-İran anlayışına daha yakın bir İranlılığı ulusal kimliğin merkezi hâline getirmeye çalışmıştır (Keskin, 2006: 68; Sarıkaya, 2008: 91). Esasen Pehlevi rejimi, 1930’larda Avrupa’da ortaya çıkan faşist hareketlerden etkilenerek azınlık grupların etnik kimliğini yok etmek için ezici bir politika yürütmüştür (Sarıkaya, 2008: 88). Buna bağlı olarak Türkmenleri de İranlılaştırmak için ilk adım olarak Türkmen okulları kapatılmıştır. Türkmenler vergiye bağlanmış, millî giysilerine hatta kültürel değerlerine müdahale edilmiştir (Annaberdiyev, 2006: 81). Bu dönemde Türkmenler yerleşik hayata geçirilmişlerdir.
Pehlevi döneminde, izlenen iç politika çerçevesinde Farsça, ülkenin resmî dili olarak ilan edilmiş, yerel dillerin okullarda kullanımını ve Farsça dışındaki dillerde kitap ya da gazete yayımlanması yasaklanmıştır. Farsça eğitimin yaygın hâle getirilmesi ile Fars edebiyatı ile yakından tanışan bir kuşak yetişmeye başlamıştır. Modern okullarda okuyan yazar ve şairler ortaya çıkmıştır.
Bu dönemin şairleri İran içerisindeki edebî akımlardan da etkilenmişlerdir. Dönemin ünlü şairi Arazmuhammet Şairi, modern tarzda eserler veren İranlı ünlü şair Ahmet Şamlu ile görüşerek yeni şiir anlayışından etkilenmiştir. Şairi, Şehriyar’ın da etkisinde kalmış ve onun “Haydar Baba’ya Selam” şiirine “Arzu” adlı bir nazire yazmıştır (Sarlı, 1998: 60; Azmun 1983: 79). İran’da gelişen yeni şiir akımı ve bu akımın öncüsü Nima Yuşic, İran Türkmen edebiyatına tesir etmiştir. Elbette bu süreçte Türkmenistan’daki yeni şiir akımları da şairler tarafından takip edilmiştir.
Genel olarak değerlendirildiğinde Pehlevi döneminde yayımlanan Türkmen edebî eserleri, hem nitelik hem de nicelik bakımından yetersizdir. Türkmensahra’da hiçbir dergi veya gazete yayımlanmamaktaydı. Tahran’da yayımlanan gazete ve dergilere ulaşmak ise zordu. Bu durum Türkmen şiir ve edebiyat heveslilerinin motive olmalarının önüne geçmekteydi. Dolayısıyla bu dönemde herhangi bir kültürel, sanatsal merkez veya edebî bir ocak ortaya çıkmamıştır. Ancak Pehlevi dönemi, Türkmensahra’da bazı etkenler bir araya gelerek kendiliğinden parlayan şairler vasıtasıyla Türkmen şiir ve edebiyatının güçsüz olsa da sürdürülmesini sağlamıştır (Sarlı, 1998: 53-54).
Edebiyat ürünlerinin çeşitliliğinin az olduğu ve konuların klasik konular dışına çıkamadığı bu sürecin başlangıç yıllarında Hudayberdi adlı bir şair satirik türde mizahi unsurlar içeren “Gök Eşek” adlı şiiri ile dikkatleri üzerine toplamıştır. Bu şiir, dönemin siyasi atmosferi içerisinde halkın durumunu yansıtması açısından önemli bir eserdir. Şair bu uzun şiirde, yük taşıyan bir eşeğin çektiği çileleri alegorik anlatımla kaleme almıştır. Şiirde odun taşımak için ormana götürülen eşek, bir domuzun saldırısına uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Hudayberdi, mizah içerikli bu ağıtında ayrıca eşeğin intikamını almak için Yomut ve Göklen boylarının liderlerini yardıma çağırmaktadır; aslında bu çağrı, halkı zulümden kurtarmak için yapılan bir yakarıştır (Sarlı, 1998: 59).
1958 yılında Gürgan şehrinde Türkmen radyosunun kurularak faaliyete geçmesi, şairlerin de oldukça ilgisini çekmiştir. Çok sayıda Türkmen şairi, çeşitli konulardaki şiirlerini burada seslendirme ve halka duyurma imkânı bulmuşlardır. Bu dönemde ortaya çıkan şairlerin başlıcası Nurberdi Cürcani, Tagangılıç Hacayi ve Arazmuhammet Şairi (Aram)’dir (Sarlı, 1998: 59-60).
Bu dönemin son yirmi yılını içeren 60’lar ve 70’lerde İran halkının millî bilincinin yükselerek gelişmesi, Türkmensahra edebiyatını da kimlik kazanmaya doğru yöneltmiştir. Bu dönemde Mecit Ahun Pak Çovgan, Abdulcelil Ahun Cafarbay gibi din âlimleri de şiir yazmışlar ve Muhammed Berazende Gocuk ve Arazmuhammet Sähne gibi şairler çeşitli eserler ortaya koymuşlardır. Ancak bu şiirler yayımlanmamıştır (Sarlı 1998: 62-64). Halk arasında sevilen bu şairlerin bazı şiirlerinin seçkilerinin ses kayıtları bugüne ulaşmıştır.
60’lı yılların başından itibaren yayımcılık işine başlayan Mıratdurdı Kazı, Türkmen edebiyatının şiir türündeki eserlerini yayımlayarak halk arasında okunmasına imkân sağlamıştır. Kazı, Tagangılıç Hacayi gibi muasır şairlerin kitaplarını yayımlamak suretiyle Türkmensahra çağdaş şiir ve edebiyatının yazılı hâle gelmesine değerli katkılarda bulunmuştur (Sarlı, 1998: 63).
2.1. Meret Şair (Törrük)
Meret Törrük ya da bilinen bir diğer adıyla Meret Şair’in, eldeki bilgiler çerçevesinde 1857 yılında doğduğu düşünülmektedir. Şair, Hazar Denizi kıyılarında, Bendertürkmen’de yaşamıştır. Meret Şair, geçimini çobanlık ve tarımla uğraşarak sağlamıştır. 18 yaşından itibaren şiir söylemeye başlamış ve ömrünün sonuna kadar bu uğraşını sürdürmüştür. Şairin Bendertürkmen’de yaşadığı yıllarda buranın kethüdası Yusuf adlı bir kişidir. O dönemde insanlar devlet tarafından ücretsiz çalıştırılmaktadır. Yusuf Kethüda, Meret Şair’i kendi emrinde bu şekilde çalıştırmak istemiştir ancak bunu başaramamıştır. Meret Şair, Yusuf Kethüda’dan kaçarak Kümüşdepe’ye göç etmiştir. 1937 yılında Kümüşdepe’de vefat etmiştir. Okuryazar olmayan şair, şiirlerini başkalarına yazdırtarak kayda geçirmiştir ancak şiirlerinin çoğu kaybolmuştur (Kazı, 2006: 3-5).
Meret Törrük, hayatı boyunca diğer birçok şair gibi zor zamanlar geçirmesine karşın halkın eziyet çekişini, zalim yöneticileri eleştirmiş ve haklının yanında yer almıştır. Meret Törrük’ün edebî gücünü gösteren ve halk arasında ününün artmasını nakleden bir rivayet halk arasında yayılmıştır. Bu rivayete göre şair ve bahşı olan Misgingılıç, bir gün Kümüşdepe’de bir mecliste şarkı söylemekteymiş. Bu esnada Misgingılıç, halka hitaben “Teşnit şiiri olmayandan şair olmaz” demiş. Meret Törrük, şairin bu sözü üzerine ona “O zaman ben de size bir teşnit söyleyeyim” diyerek şu mısralar ile başlayan bir şiir dile getirmiştir (Kazı, 2006: 4-5):
Söver yarım başım gurban yoluŋa
Gulak salsaŋ saŋa arzım bar peri
Ak yüzüŋde elvan goşa halıŋa
Hal üstünde sıya zülpüŋ tar peri
Miskin Kılıç bu teşnidi çok beğenmiş ve Meret Şair bundan sonra büyük şairlerin arasında anılmaya başlanmıştır.
İranlı Türkmen araştırmacı Mıratdurdı Kazı 1979 yılında kendi kurduğu ve Türkmen Türkçesi eserler yayımladığı Kâbus Neşriyatı adlı yayınevinde Meret Şair ve Muhammed Şair adı ile bastığı kitabında Meret Şair’in bir araya getirdiği 23 şiirini yayımlamıştır. 2006 yılında bu eser ikinci kez basılmıştır.
2.2. Muhammet Şair (Tumaç)
Muhammet Tumaç veya bilinen diğer adıyla Muhammet Şair, 1889 yılında doğmuş ve 1959 yılında 70 yaşlarında vefat etmiştir. Muhammet Şair, Cafarbay boyunun Tumaç tiresindendir. İlk olarak Hocanefes ve Ağızlı köylerinde yaşamış ve ömrünün son dönemini Gämişli’de geçirmiştir. Mezarı Kümüşdepe’nin etrafında Köresuvı mezarlığındadır (Kazı, 1979: 59-60).
Şair, balıkçılık ve ağaç ustalığı işleriyle uğraşmıştır. 25 yaşlarında şiir söylemeye başlamıştır. Onun dostu Hacıniyaz Burkazi’nin verdiği bilgilere göre, Muhammet Şair, çok söz ustası biri olduğundan köylüler, onun evinde toplanırlarmış. Şair, okuma yazma bilmemektedir. Onun söylediği şiirler, okuryazar kişilerce yazıya geçirilmiştir (Kazı, 2006: 41).
Şair, Molla Esen adıyla halk arasında ün kazanmıştır. Muhammet Şair genellikle sosyal ve toplumsal konularla ilgili şiirler kaleme almıştır (Sarlı, 1998: 56). Bu şiirlere başkent Tahran’a gönderdikleri vekilleri eleştiren şu mısralarını örnek verebiliriz (Kazı, 2006: 61):
Ey gardaşlar bizge peydası yoḳdur
Her kim öz ḥürmetin zatını biler
Vekil bolcaḳ diyip Tahrana barıp
Mevacıbın iyip yatanını biler
Onun güzellere ithafen söylediği, onları öven şiirleri de bulunmaktadır. “Canım Aldı Gözleriŋ” adlı şiirinde bir güzeli şu satırlar ile tasvir etmektedir (Kazı, 2006: 66):
Ak goşarda büzelik, boyna çolar gollarıŋ
Gara gaşı neşter kirfik canım aldı gözleriŋ
Ey perizad dolanıp, ḥabermiz al bizleriŋ
Ay tekin şu’le berip, yalḳım uryar yüzleriŋ
İl içinde aylanıp tapmadım sen dek peri
Mıratdurdı Kazı, 1979 yılında yayımladığı eserinde şairin 27 şiirini bir araya getirmiştir. O, bu araştırmasında elde ettiği şiirlerin bazılarını babası gibi okuryazar olmayan şairin oğlu Arazgurban’dan şifahi şekilde derlemiştir.
2.3. Muhammet İşan
Muhammet İşan, Orazmuhammet (Arazmuhammet) Ahun’un oğludur. Hicri-Kameri 1270 (Miladi 1853-1854) yılında Çendir Ovasının Gızıl İmam köyünde dünyaya geldiği düşünülmektedir. Kendisi bir şiirinde doğduğu yer ile ilgili şu satırları dile getirir:
Miskin Muhammed bilseŋ
Yurdı Horasanda sen
Has yurdı Çendir aysam
Bizge dua kılsaŋ gerek
Şairin Horasan adını kullanması, Göklenlerin, burada bulunan Ceren Suvı, Sōga ve Avdār denilen yerlerde yaşamaları veya o dönemde Çendir Ovasının Horasan toprakları içerisinde yer alması sebepleri ile ilişkili olabilir (Gılıçi, 2012: 7). Muhammet İşan Göklen tayfasının Cangurbanlı tiresinin Alatelpek alt tiresindendir (Gılıçi, 2012: 20).
Muhammet İşan’ın babası Oraz Muhammet Ahun Hive’deki medresede eğitim almış, devrinin önemli âlimlerinden biridir. Muhammet İşan, babasından eğitim alarak yetişmiştir. Rusların Türkistan’ı işgal etmelerinin ardından Türkmen âlimleri öldürmeye başlamaları üzerine Küçük Han’ın yardımları ile Muhammet İşan’ın babası Oraz Muhammet ve ailesi Çendir’den Garnava’ya göç etmiştir. Burada bulunan Garnas ve Cangurbanlı tayfaları onlara toprak vermişlerdir. Ayrıca Oraz Ahun için 1928 yılında bir medrese ve mescit inşa etmişlerdir. Babasının ölümünden sonra Muhammet İşan, babasının yerine geçerek bu medresede öğrencileri okutmuştur (Gılıçi, 2012: 7).
Rus Kızıl Ordusu 15 Ağustos 1941 tarihinde İran’a girerek üç yıl burada üs kurmuştur. Kızıl Ordu, İran’dan ayrılacağı sırada birkaç İşan ve Türkmen hanını yakalayarak yanlarında götürmüşlerdir. Söz konusu İşanlardan biri de Muhammet İşan’dır. Muhammet İşan’ın 1944 yılında götürüldüğü bilinmesine karşın nerede, hangi yılda ve nasıl vefat ettiği bilinmemektedir. Onun Sibirya’da, Kazakistan’da ve Özbekistan zindanlarında öldüğüne dair rivayetler bulunmaktadır (Gılıçi, 2012: 22). Orazmuhammet Ahun’un inşa ettiği ve Muhammet İşan’ın babasının mirası olarak geliştirip din âlimlerinin yetiştiği bir merkez hâline gelen medrese, bugün de Türkmensahra’nın ünlü medreselerinden biri olarak ayaktadır.
Şair kendi şiirlerini ikiye ayırmaktadır. Birinci bölüm 28 şiirden oluşmaktadır. Şair el yazmasının başında dinî eğitimin önemli olduğunu ahlak, edep, ilim, Allahutaala’nın vaazı, Hz. Muhammet hakkındaki şiirleri ile başlamıştır. Eserinin çoğunluğunda ise Arapça yazılan şiirler, dualar, ayetler ve hadislere rastlanır. İkinci bölümde 12 şiir yer alır. Muhammet İşan bu bölümü öğrencilerine ders vermekte kullanmak için hazırlamıştır. Çünkü buradaki şiirler şeriat kanunlarını anlatan, İslam dini sevgisiyle bezenmiş sofiyane şiirlerdir (Gılıçi, 2012: 7-8).
2.4. Berdi Köse
Şairin gerçek adı Berdimırat ve soyadı Aram’dır. Edebî mahlası ve halk arasında tanınan adı ise Berdi Köse’dir. Babası Dövletmırat, annesi Bibitäç olup Göklen tayfasının, Akkel tiresinin, Köse alt tiresine mensuptur. 1938 yılında Horasan eyaletinin Cergelan iline bağlı Talav ilçesinin Kariz adlı köyünde doğmuştur. Berdi Köse, ailesine ilişkin bir şiirinde şunları dile getirir: “Atam Dövletmırat, ecem Bibitäç / Yedi yetim saklap öldi bi‘alaç.”
Gençlik yıllarını doğduğu köyde geçiren şair, yirmi yaşından sonra Akçeşme Dağı’nda Şair Sähet İşan’ın kardeşi olan Üstat “Aba İşan Şıyh”ın koyunlarına dört yıl çobanlık yapar. Bu yıllarda şiir yazmaya başlar.
Berdi Köse yirmi yedi yaşında, yaşadığı köyün akarsuyu kuruduğu için, Şatut adlı köye yerleşir. Önceleri bozkır bir yer olan Şatut, sonradan yerleşim birimi hâline gelmiştir. Bazı başka ailelerin de göçüp geldikleri bu köy, Talav ilçesine bağlıdır. Berdi Köse bir şiirinde Şatut’u şöyle anlatır:
Yigrim yedi yaşda yetişdim saŋa
Mıṣır bolup göze göründiŋ maŋa
Tokaylaŋ bag edip aylandım oŋa
Ak Şatut çeşmesi döneyin saŋa
Şair, ömrünün sonuna kadar Şatut’da yaşamıştır (Gılıçi, 2015: 7).
Berdi Köse’nin birkaç şiiri yakın dostları hakkındadır:
Adam bolsaŋ sayla dost bilen dostı
Yagşı dostuŋ maṣlaḥatıŋda bar bolar (Gılıçi, 2015: 8)
Bahşı Abdulmecit Rebbani şair ile ilgili şu anekdotu anlatır: “Bir gün İnce köyünde Berdi Köse’ye şiirlerinde mert ve namert kelimelerinin sıklıkla kullanılmasının sebebini sordum. Bana şöyle cevap verdi: ‘Halkın arasında çok gezdim, onlar ile çalışıp her türlü karakterde adamı gördüm, halk ile böyle yaşarsan ruhuna tesir eder ve sonra da söz olup şiire işlenmesini şairin kendisi bile hissetmez.”
Adam bardır gövni yetmez sözüme
Diyeyinmi - diymäyinmi neyläyin
Yüz nâmartdan bir mert yagşı özüme
Diyeyinmi - diymäyinmi neyläyin
Berdi Köse okuma yazma bilmediği için onun şiirlerini Akçeşme (Tazeyap) köyünde yaşayan Abdulhalil İşanlı yazıya geçirmiştir. Şairin oğlu Akmuhamet de şairin ömrünün son yıllarında söylediği şiirleri kâğıda aktarmıştır. Berdi Köse’nin bazı şiirleri de bahşıların dilinde halk arasında yayılmıştır (Gılıçi, 2015: 8). Araştırmacı ve şair Baymuhammet Gılıçi, Berdi Köse’nin tüm bu şiirlerini Ak Çeşme adlı eserde bir araya getirmiştir.
2.5. Sähet İşan
Sähet İşan, 1894/1895 yılında Türkmenistan’da Göktepe köyünde din ulemasına mensup bir ailede dünyaya gelmiş, 1966/1967 yılında bugün İran’da İnçe’ye bağlı Tazeyap köyünde 76 yaşında vefat etmiştir. Sähet İşan, Şıyh tayfasına mensuptur (Kazı, 2003: 10).
Şairin tam adı Muhammet Sähet olup halk arasında Sähet İşan adı ile nam salmıştır. Mahlası ise Mehcûri’dir. Sähet İşan 15 yaşında şiir söylemeye başlamış ve ömrünün sonuna kadar bu edebî uğraşı sürdürmüştür. O, kendinden önce yetişen diğer büyük şairler gibi gençlik yıllarından itibaren Türkmen klasik edebiyatının öncüleri Mahtumkulu, Mollanepes, Zelili, Mätäci ve Kemine’nin eserlerini okumuştur. Yaşamını sürdürdüğü köydeki yaşlıların anlattıklarına göre, ilk eğitimini Aşkabat taraflarında bulunan Körcavlı Çarı Ahun’dan almıştır (Kazı, 2003: 9). Şair daha sonra abisi ile birlikte Buhara’ya giderek eğitimini burada sürdürmüş (Memizade 2008: 14) ve buradaki Kökeltaş Medresesini bitirip din âlimi mertebesine ulaşarak köyüne geri dönmüştür (Kazı, 2003: 9). Sähet İşan, Buhara’daki öğrencilik yıllarında Rusya, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan topraklarına seyahat etmiştir (Kazı, 2003: 9).
Şair, Türkmenistan’a döndüğünde Annacemal adlı bir kıza âşık olmuş ve ona birçok şiir yazmıştır. Hatta Annacemal’e Mollanepes’in Zöhre ve Tahir adlı aşk hikâyesini örnek alarak kaleme aldığı bir aşk hikâyesini içeren şiir defterini hediye etmiştir. Ancak Sehet İşan’ın babası bu evliliğe karşı çıkmış ve ayrılmışlardır (Memizade, 2008: 17, 21). Şair, 1948 yılında Türkmenistan’dan İran’a göç edip Akçeşme adlı yere yerleşmiş (Kazı, 2003: 9-10) ve Cergelan’da bir dinî medresenin başına geçmiştir. Bu tarihten sonra Türkmenistan’a bir daha asla gitmeyen Sahet İşan, kuzeyde kalan kardeşi ile mektuplaşarak iletişimini sürdürmüştür (Memizade, 2008:17- 18). Ayrıca uzun yıllar çiftçilikle geçimini sağlamıştır (Kazı, 2003: 10). Rusya’nın Türkmen bölgesindeki konsolosu Gılıç Gulıyev ile iyi ilişkiler geliştirmesi (Memizade, 2008: 20) nedeniyle onunla aynı dönemde yaşayan Muhammet İşan yakalanıp sürgün edilmesine karşın tutuklanmamıştır.
Şairin ilk eşi evlat sahibi olamadan Akçeşme’de vefat etmiştir. Eşinin vefatından sonra Sähet İşan, Göklen köylerinden birinden bir kıza gönül vermiştir. Kız da şairin duygularına karşılık vermesine karşın çeşitli sebeplerle birbirlerine kavuşamamışlardır. Ayrılık acısının derinden etkilediği şair, hislerini şiirlerinin dizelerine sıklıkla taşımıştır (Kazı, 2003: 10):
Ṣad-ḥi-ti diyär söymişem şonı
‘Aḳlımdan huşımdan ayrı meni
Aglaşıp eŋreşip ayralıḳ güni
Şeyle şol ḳızıḳlı bâzârım bilen
Cigerim ṣed pâre ḳılan
Bir dildâr üçin agların
Vay bu ayrılıgıŋ âhı
Günbe günden artar indi
Yâdıma düşende gâhı
İçim bağrım örter indi
Şairin divanının çeşitli yerlerinde, İslam dinini yücelten ve dinin kaidelerini yerine getirmenin ehemmiyetini öğütleyen şiirler de bulunmaktadır. Örneğin Sähet İşan İslam’ın temel direği olan namazın mescitte cemaatle kılınmasını şöyle ifade eder (Kazı, 2003: 11):
Ger namâzıŋ gayım etseŋ köp günâhdan pak eder
Köp günâhdan pak bolmaḳ köp garadan aḳ eder
Garalıḳ ‘azâp eder aklık ‘azâbı yok eder
Hem ‘azâp birle rahatın arasın berk çak eder
Şeyle namaz bolsa diyp ugrunda bolmaḳ gerek
Sähet İşan İran’a gelerek yerleştiği Akçeşme’nin doğal güzelliklerini ve tabiatının ilham verici cazibesini de şiirlerinde işlemiştir (Kazı, 2003: 13):
Yör köŋül aḳ çeşmede ‘aynı zâmanın göräli
Ḥaḳ ta’âlâ ḥâlâsa şâdlıḳ mekanıŋ göräli
Gudreti ilahîden gurlan dükanın göräli
Suları seŋ-i sefid yarıp çıḳanın göräli
Üstüne sâye salan çehâr çınarın göräli
Şair, Fars ve Türkmen edebiyatının klasik şairlerinin eserlerini ve çok iyi derecede Rusça bildiği için bu dildeki çok sayıda eseri okumuştur. Sähet İşan şiirlerini bir defterde bir araya getirerek yayımlamak istemesine karşın bu arzusunu gerçekleştiremeden vefat etmiştir (Memizade, 2008: 17, 21). İranlı araştırmacı ve şair Mıratdurdı Kazı, 1971 yılında şairin şiirlerinin küçük bir bölümünü yayımlamıştır (Kazı, 2003: 18). Kazı, daha sonra araştırmasını zenginleştirerek şairin tüm şiirlerini içeren bir divanı 2003 yılında yayımlamıştır.
2.6. Arazmuhammet Şairi (Aram)
Arazmuhammet Şairi, 1933 yılında Hazar Denizi kıyısındaki Gümüştepe’de dünyaya gelmiştir. Ortaokula kadar Gümüştepe, Benderşa (şimdiki adıyla Bendertürkmen) ve Günbed-i Kavus şehirlerinde okuyup eğitimini Şahsavar’daki öğretmen yetiştiren yüksekokula devam ederek sürdürmüştür. Arazmuhammet, 1955 yılında ilk olarak Şahsavar’da başladığı öğretmenlik mesleğine daha sonra Günbed-i Kavus’ta devam etmiştir. 1957 yılında arkadaşlarının desteği ile Türkmen Rubagıları adlı şiir kitabını Aram lakabı ile yayımlamıştır. Şair, İran hükûmetinin Türkmenlere zulmeden siyasetine karşı harekete geçerek Günbed-i Kavus’ta 29 Haziran 1953 tarihinde katıldığı siyasi bir mitingde yirmi iki Türkmen genci ile birlikte tutuklanmıştır. Şairin iki yılı zindanda ve sürgünde geçmiştir. Hapis yıllarının ardından şair kendini edebiyata katkı sağlamaya adamıştır. Birkaç yakın arkadaşıyla beraber Türkmen klasik şairlerinin şiirlerini bir araya getirerek onları tanıtmaya çalışmıştır. Ayrıca bir Türkmen yiğidinin arzu ve hayallerini anlatan Arzuv adlı hikâyesi ve Türkmen Nakılları ve Ata Sözleri adlı çalışmalarını yayımlama gayreti içerisine girmiştir. Ancak şair bu edebî faaliyetlerini tamamlayamadan genç sayılabilecek bir yaşta, 40 yaşında 1973 yılında vefat etmiştir. Mezarı Günbed-i Kavus’tadır (Gürgenli, 1973: 2).
Arazmuhammet Şairi, Pehlevi döneminde Türkmen şiir ve edebiyatının belirgin simalarındandır. Şairin bu dönemde yazdığı şiirler Türkmensahra’da şiir alanında atılan yeni bir adım olmuştur. Bu adımı, şairin kullandığı taze imajlarda, günümüze uygun kullandığı dilde ve yarattığı farklı mazmunlarda görebiliriz. Çağdaşı olan, klasik şiirin tarz ve içerik kafesini kıramayan birçok çağdaş şairin aksine onun yazdıklarında yeni bir sima ve günümüz kuşağının sembolü ile karşılaşmak mümkündür. O, İran Türkmen edebiyatına ilk rubaileri sunarak kendisinden onlarca yıl sonra Nazmuhammet Pakga’ya yol açmıştır: (Düyeci, [t.y.]: 1).
Şair, Türkmen halkını ilgilendiren meselelere kayıtsız kalamadığını, mücadelenin deniz gibi kendisini heyecanlandırdığını şu mısralarında ifade etmiştir (Gürgenli, 1973: 3):
Säher vagtı sen hiç bardıŋmı derya?
Gördüŋmi, gögerip ne aram durya,
Bildiŋmi suv düybi ne gadar govga?
Sen yene bil, men şol aram derya.
Büyüklerini saymayı, barış içinde yaşamı, insancıllığı tasvir eden şair; Türkmen edebiyatının önde gelen şahsı Mahtumkulu’dan ilham aldığını şu dizelerinde dile getirmektedir (Gürgenli, 1973: 3):
Insan gerek yalan sözden daş bolsun,
Yaşulımız, yaş kiçige baş bolsun,
Balalarmız agalarmızdan görüp,
Bir-birine olaram sırdaş bolsun.
İnsan gerek, elne yarag almasın,
Halkıŋ eken umıt gülni yolmasın.
Şairin sevgi konusunda da şiirleri bulunmakta olup o bu tarz şiirlerinde güzelleri sevmeyi, cefakâr sevgiliden uzak durmayı salık verir (Gürgenli, 1973: 4):
Ceren diyr gezerdim sährä yüzünde,
Avçıdan gapıldım daglar düzinde,
Habarsız ok urdı bir gara gözli,
İndi mıdam esir gara gözünde.
***
Yagşı ayal eylär öyi behişt cay,
Perişte hem oŋa bolabilmez tay,
Emma yaman ayal her öyde bolsa,
Öy dovzahdır, onı tiz alsın Huday.
2.7. Arazdurdı Tevekküli
Arazdurdı Tevekküli 1937 yılında İğdir Sufla’da doğmuş ve tüm ömrünü burada sürdürmüştür. Geleneksel tarzdaki şiir geleneğini sürdüren şair, halk şiirinde görülen ve halk şairlerinin anlatılarında yer bulan rüya görme, el alma geleneğine inanmakta ve bunları kendisinin de yaşadığını şiirlerinde ve sohbetlerinde dile getirmektedir. Tevekküli, Mecmu’e-ye Eş’ar-e Torkmeni adlı eserinin giriş kısmında, on dokuz yaşındayken yedi kişi ile birlikte Halit Nebi’nin türbesini ziyarete gittikleri esnada yalnız başına ilerlerken karşısına iki kişinin çıktığını ve ona “Korkma, sen yorulmuşsun, sana bir at vereceğiz” dediklerini kaydeder. Tevekküli kendisine verilen ata biner, iki kişiden biri önüne ve biri ardına biner ve göklere doğru uçarlar (Tevekküli, 2006: 1). At uçarak Mekke ve Medine’ye gider. Tevekküli kutsal yerlerde yedi veliye rastlar ve veliler ona şiir kabiliyetini verirler. Tevekküli, “Görkezgin” adlı şiirini bunun üzerine kaleme aldığını belirtmektedir (Akatabay, 2012: 57-58):
Ilham berdiŋ Tevekküliŋ şanına
Burak atı uçup geldi yanına
Men hem bolsam adamlarıŋ sanına
Tevekküliŋ düyşün görkezgin maŋa
Şair “Bilebilmezdir” adlı şiirinde de yukarıda değinilen olay neticesinde gerçekleşenleri nakletmektedir (Tevekküli, 2006: 5):
İki nefer gelip durmuş yanıma
Men gorḳmışam suvsamışdır ganıma
Maḫṣuṣ du’â etdi meniŋ canıma
Haysı caydadıgnı bilebilmedim
Biri şah-ı merdân birisi ‘Ali
Bize bagışladı min diyp düldüli
Bizden soradılar sen kimiŋ gulı
Dil yarıp cevâbın berebilmedim
…
Şair gençlik yıllarından itibaren şiir söylemeye başlamıştır. Şiirleri didaktik türdedir. Bu şiirler mezhebi, dinî mazmun ve konuları içermektedir (Hurmalı, 2002: 13). Şiirlerini okuduğu iki kaset yayımlamıştır. Bu kasetler vasıtasıyla ünü halk arasında yayılmıştır. 80’li yıllarda şiirlerinde Subhani ile atışmalar yer alır. Subhani, onun göklerde uçmasına dair anlatıyı reddetmektedir ve iki şair bu nedenle atışma içerisindedirler. Şairin Mecmu’e-ye Eş’ar-e Torkmeni ve Hakikat Yolı adlarıyla iki kitabı bulunmaktadır.
2.8. Tagan Gılıç Hacayi
Tagangılıç adı Hacayi 1929 yılında Daşlı köyünde dünyaya gelmiştir. Yomutların Gocuk tiresindendir. Köy mektebinde eğitim alan şair parasızlıktan dolayı okumayı bırakmıştır. Bundan dolayı eğitimi okuryazarlıktan öteye geçmemiştir. 23 yaşından itibaren şiir söylemeye başlamıştır. Şairin eserleri şiir ve şarkı şeklinde halk arasında yayılmış, radyo programlarında yayımlanmıştır. Arkadaşlarının isteği üzerine şiirlerini bir araya getirip yayımlamak istemiştir. Şair, 90 şiirden oluşan şiir toplusunu yayımlamaya imkân bulmuştur. Bu kitabın yayım tarihi belirtilmemiştir (Kazı, [t.y.]: 3-5). Muasır şairlerin şiirlerinin yayımlanmadığı bir dönemde kitabını yayımlaması önemlidir.
Şairin birçok şiiri şarkı şeklindedir. Dutarı vasf eden “Gara Dutarım Meniŋ” adlı ünlü bir şiiri de bulunmaktadır (Kazı, [t.y.]: 65):
Bir yadigâr yasalan
Gara dutarım meniŋ
Öz özünden ses eden
Gara dutarım meniŋ
Kirşi sımdan dakılan
Bedev at tek bakılan
Ak gaş desse kakılan
Gara dutarım meniŋ
Çalan adam yadamaz
Goymaz yerde özüni
Bilbil guşa oḫşatdım
Sayrar şirin sözüni
Yasalşına pikr edip
Gözläp durdum yüzüni
Näçe diysem yaraşar
Gara dutarım meniŋ
Hacayi tarip eder
Şonı yasan ussanı
Çalsaŋ hala getirer
Gamda yatan hassanı
Sazandalar hoş bolup
Bagladık bir dessanı
Gam gussaŋı ayırar
Gara dutarım meniŋ
2.9. Galkan Velleŋi (Teke)
Şair, 1920 yılında Aşgabat’ın yakınında Änev şehrinde dünyaya gelmiştir. Türkmenistan’daki eğitimini 3-4. sınıfa kadar sürdürebilmiştir (Ak, 2018: 2-3). Ancak çocukluk dönemlerinden başlayarak Türkmen klasik şairleri başta olmak üzere çok sayıda kitabı hevesle okumuş ve kendini geliştirmiştir. Galkaŋ Velleŋi, Stalin döneminde yürütülen siyasi politikalara karşıdır ve buna bağlı olarak devrin siyasetçilerini eleştirmektedir (Bedehşan, 2015: 4). Bu hususları dile getirmesi dolayısıyla Türkmenistan’da iki yıl hapiste yatmış, üç yıl da göz hapsinde tutulmuştur (Ak, 2018: 2). Daha sonra İran’a kaçan şair, Cergelan bölgesinde Bäşderek köyüne yerleşmiştir. Ancak Türkmenistan’daki siyasi baskı İran’da da peşini bırakmamıştır. Meşhed, Gurgan ve Tahran’da üç yıl hapis yatmıştır. Nihayetinde ağır kalp hastalığı nedeniyle hapisten tahliye edilmiştir. Kısa bir süre ailesinin yanında yaşadıktan sonra 1974 yılında vefat etmiştir (Bedehşan, 2015: 4).
Şairin şiirleri Türkmen halk şiirlerinin samimiyetini, akıcılığını taşımaktadır. İnsana ait çok çeşitli konuların işlendiği bu şiirlerde onun yaşama ve insana bakışının tezahürlerini görmek mümkündür. Şair, Türkmenistan’dan ayrılışının acısını, vatanına duyduğu özlemi de şiirlerinde sıklıkla dile getirmiştir. Özellikle “Diller Oynayar”, “Yazyarın” ve “İsleyän” şiirlerinde bu hisler açıkça ifade edilmektedir (Ak, 2018: 3-5):
Yakın yürek bilen uzak yollardan,
Vatanıma salam diyip yazyarın.
Gadırlı, islegli ulus illerden,
Bizi ayra saldı diyip yazyarın.
Izımı yat etsem, otuz yıl geçip,
Köneki düzgünler, obalar göçip,
Ayralık zäherin-zakgunın içip,
İçim-bagrım yandı diyip yazyarın.
Acal yetip, ölsem vatanım görmän,
Yüregimde galar müŋlerçe arman,
Tebipler tapmazlar derdime derman,
Vatanım dermanım diyip yazyarın.
***
Saldım bu gün vatanımı yadıma,
Tenim-camın islär onı mıdama,
Vatanına hayın bolan adama,
Nälet diyer mıdam dillerim meniŋ.
Vatan bir “enedir” adamzat üçin,
Terk eylese herkim onı zat üçin,
Şol eneden dönüp, çıksa at üçin,
Görmesin şoları gözlerim meniŋ (Ak, 2018: 3-5).
Galkan Velleŋi, Türkmenistan’da edebî faaliyetlerine başlamış ve onun yazdığı şiirler Berdi Kerbabayev gibi önde gelen edebiyatçıların dikkatini çekmiştir. Maalesef bu yetenekli şairin eserleri tam şekilde toplanmamış ve yayımlanmamıştır. 50 civarında şiiri küçük bir kitapta şairin yeğeni Atta Amanoglı ve diğerleri tarafından hazırlanıp çoğaltılmıştır (Bedehşan, 2015: 4). 2018 yılında ise araştırmacı Şemsetdin Ak, şairin hayatını anlatan bir giriş bölümüne de yer vererek şairin 36 şiirini yayımlamıştır.
2.10. Habibullah Sübhani
1922 yılında Türkmenistan’ın Gızılgül Çeşme adlı köyünde fakir bir ailede dünyaya gelmiştir. Çocukluk yıllarını bu köyde geçirmiştir. 1929 yılında Rusya’nın baskısı ile Türkmenistan’ı terk ederek İran’a sığınmak zorunda kalmıştır. Ailesiyle birlikte ilk olarak Hötten Küren köyüne göç etmişlerdir. Ardından Sarlı Mahtum’a taşınmışlar, 1951 yılında ise buradan ayrılarak Sarıca Kör köyüne yerleşmişlerdir (Adil, 1985: 22).
Şairin babası din âlimi Muhammetnefes Ahund’dur. Muhammetnefes Ahund, Garravı Çınarlı köyünde Muhammet İşan’ın medresesinde üç yıl ders vermiştir. Sübhani, yedi yaşından itibaren babasının yanında dinî eğitim almaya başlamıştır. Daha sonra Gargı köyünde dört yıl eğitimini sürdürmüş ancak maddi yetersizliklerden dolayı eğitimini tamamlayamamıştır. Köyüne dönerek köy camisinde imam olarak çalışmaya başlamıştır. Bu esnada birkaç çocuğu yanında öğrenci olarak yetiştirmiştir. Eğitim alması onun kitaplara alakasını artırmıştır, Türk ve Fars klasik şairlerinin eserlerini tanıma imkânı bularak Revanakü’l İslam, Sebatü’l Acizin’i ve Fuzuli gibi şairlerin eserlerini okumuştur. 14 yaşından başlayarak Türkmen şairlerin eserlerini de okumaya başlamıştır. Şair klasik kalıplarda din, nasihat, ahlak, yaşam ve fakirlik konularını işlediği çok sayıda şiir kaleme almıştır (Adil, 1985: 22-25).
Şair, Türkmenistan’dan İran’a kaçışlarından sonra İran’ı vatan toprağı olarak benimsemiş ve şiirlerinde vatanına olan sevgisini dile getirmiştir:
Canım İran can vatanım
Canım sen canımda tenim
Ovaldan mesgen tutanım
Hoş geçsin yıllarıŋ seniŋ (Adil, 1985: 26).
Ömrü boyunca fakirlik çeken Sübhani, sıklıkla şiirlerinde fakirlik ve fakir insanların çilelerini dile getirmiştir:
Ömrün yakıp bay malınıŋ ızında
Yovuz yaman güne düşen garıplar
Aladaglar gezip sähra düzünde
Zähmet çekip derin saçan garıplar (Adil, 1985: 28).
Eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan şair, okuryazarlığın önemini en derin şekilde kavramıştır, ilmin ve bilginin iki cihanda değerli olduğuna inanmaktadır. Bu düşüncelerini şu dizelerde kaydetmiştir:
Süphani diyr çendân ilim nıgmatı
Bilseŋiz hiç yokdur belli gıymatı
Ilm u sovat iki cahan zınatı
Cana rahmet bakı dövlet bu sovat (Adil, 1985: 30).
Sübhani’nin birçok şiiri Gurgan Radyosu’nda yayımlanmıştır. Şiirlerinin bazıları da bahşıların dilinde şarkıya dönüşmüştür. Şairin birkaç şiiri ilk kez Türkmeniŋ Saylanıp Seçilen İnkılâbî Şıgırları adlı kitapta yayımlanmıştır.
3. İran İslam Cumhuriyeti Dönemi (1979’dan Günümüze Kadar Olan Dönem)
İran İslam Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren, resmî düzeyde etnik kimliklerin İslam’ın birliği altında bir arada yaşamaları ve milliyet ya da İran’daki ifadesiyle kavmiyet (govmiyet) farklılıklarının ülkenin birliğini bozmaması gerekliliği üzerinde durmuştur (Sarıkaya, 2008: 138-139). Bu husus resmî dil Farsçanın statüsünü güçlendirmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti dönemi İran Türkmen edebiyatı kendi içerisinde Türkmensahra Millî Hareketi dönemi, İran-Irak Savaşı ve savaş sonrası yeniden imar dönemi ve 1997’den günümüze kadar olan dönem olmak üzere üç safhaya ayrılmaktadır.
Bu dönemde genel olarak geleneksel halk edebiyatı tarzında ürünler verilmeye devam etmektedir. Bunun yanı sıra üniversite eğitiminin yaygınlaşmasına bağlı olarak yeni şiir anlayışı yaygınlaşarak gelişmektedir.
Türkmenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından İran Türkmenleri Türkmenistan’daki gelişmeleri yakından takip etmeye başlamışlardır. Türkmenistan’daki yazının İran sahasındaki Türkmenler üzerindeki etkisi de artmıştır. Bu durum aynı zamanda edebiyattaki konuların zenginleşmesine olanak sağlamıştır.
3.1. Türkmensahra Millî Hareketi Dönemi (1979-1980 Yılları Arası)
1979-1980 yıllarında devrim sonrası oluşan iktidar boşluğundan faydalanarak komünist görüşlü Türkmen Halk Ocağı, Türkmensahra’da güçlü hâle gelmiştir. Bu ocak, siyasi faaliyetler dışında Türkmen milliyetçiliği temelinde kültürel alanlarda da bazı işleri gerçekleştirmiştir. Oluşan özgürlük ortamı sayesinde kültürel faaliyetler yaygınlaşmış ve bazı kitaplar yayımlanmıştır (Sarlı, 1998: 63).
Türkmensahra’da millî hareketlerin yoğunlaşması dolayısıyla bu dönemde şairlerin eserlerinde milliyetçi söylemler etkili olmuştur. Türkmensahra millî hareketi dönemi edebiyat alanında bir geçiş dönemidir. Dönemin ünlü şairleri Arazmuhammet Arazniyazi, Gurbangeldi Ahunber, Aydı Ovnuk ve Annamuhammet Sade’dir.
3.1.1. Arazmuhammet Arazniyazi
Arazmuhammet Arazniyazi, Günbed şehrinde 1955 yılında Anna Kasır Pezze’nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 17 yaşında şiir yazmaya başlamış ve muhasebeci olarak çalışmıştır. Şiirlerinde genellikle insani değerler, kaybolmaya mahkûm millî gelenekler ve toplumsal sorunlar üzerine odaklanmıştır. 2010 yılında Hepatit B hastalığı nedeniyle vefat etmiştir (Akatabay ve Behzad, 2010: 2).
Şairin şiirleri, 2010 yılında Şahruz Akatabay ve Sara Behzad tarafından şiir defterleri esasında hazırlanan Masan Deresiniŋ Garlavaçları adlı kitapta yayımlanmıştır.
Arazniyazi’nin en tanınmış şiirlerinden biri “Garrı Çınar” adını taşımaktadır:
Haçan haysı günde dünya gelipdim
Yadıma düşenok ilki günlerim
Yapragım oynadan salkın şemaliŋ
İlki ösen vagti baş eğenlerim
Yadıma düşenok yöne yaşayan
Unutmanı yaşıl gezen çaglarım
Duran serginlikdim, duran bagıtdım
İçinde yönekey giden baglarıŋ
Yapraklam yaşıldı çırmaşan şaham
Guşlaŋ yuvasını gizlärdi gışdan
Salkın kölegämi serin badıma
Adamlar ganmazdı düybünde düyşden
Çopanlaŋ irkilip aran mahalı
Tursa tüytük bilen geçen vagıtlam
Ezmäni saklardım gülli köynegin
Yağında gızlarıŋ, aşık yigitleŋ
Boyum diŋ asmana yetyän günlerim
Gışıŋ buzlarından, güyzden aşıpdım
Tenimde gazsa-da yürek suratın
Söyyän yüreklerde men-em ‘aşkdım
Sähralar düybümde suvsan gülleriŋ
Kökümdäki çıgdan dodagın ezip
Hazandan has oŋa düşäp yapragım
Şeydip yaşadım men canıma dözüp
Yaşılca saçlarım saraldı gışda
Dözdüm pudakları güyze bagışlap
Şahalam gartaşıp dövüldi bir-bir
Erkim yok gezmäge çöli nagışlap
Bu gün soŋkı demim sanap otırın
Bagtıma yazılan bir höküm bilen
Gitmeli gitmeli hoş diyip çöle
Gurap çüprek atyan şol köküm bilen
Yöne men gaytalap insem bu dünya
Kölgämi ganatça yene gererin
Bagışlap bagışlap suvsan topraga
Guruyan şahamı oda bererin
Yapragım içinde günahsız guşa
Yeller yavımacak öycük yasarın
Dözüp kökümdäki damar ganımı
Siŋdirip, canımı gayta kösärin (Akatabay ve Behzad, 2010: 84).
3.1.2. Annamuhammet Sade
Annamuhammet Sade, Akkale’nin Avnık Yılgay köyünde 1961’de doğmuştur. 1975 yılında dutar çalmaya başlamıştır. 1978 yılında evlenen şair, sonraki yıl Fars Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştur. Annamuhammet Sade, 20 yaşında şiir yazmaya başlamıştır. Sade, birkaç yıl Türkmenistan ve Almanya’da yaşamıştır. Aşkabat’ta iki yıl kadar Türkmen Dili ve Edebiyatı bölümümde okumuştur. Sonra tekrar İran’a dönerek Günbed’e yerleşmiştir. 2003 yılında vefat etmiştir (Akatabay ve Behzad, 2011: 1).
Annamuhammet Sade’nin vefatının ardından devrin tanınmış bir diğer şairi Gurbamgeldi Ahunber ,“Sadediŋ” adlı şu şiiri yayımlamıştır (Atabay, 2005: 55-56):
Goşgı goşardıŋ sen, sadece goşgı
Goşgılaŋ-da, özüŋ yalı sadedi
Diŋe goşgı däl-de adamla ‘aşkı
İkimizde, ölmez-yitmez kadadı
Vah bilyärdim sade, galbiŋ tutuş od
Her bir sözüŋ giden yangın, giden dad
Seŋ gadrıŋı bilmediler dost heyhat
Öli söymek bir toparıŋ ‘adatı
Yadıŋdamı olar niçik daladı?
Sözleri-de, özleri-de aladı
Meylisiŋ köpüsi bizi haladı
Dodak çeviryänler ahır yadadı
Gatı meŋzeş garıplarıŋ gılıgı
Damar ganı, süŋkleriniŋ yiliği
Gurbangeldiŋ gırıldı bir iliği
Sadeleriŋ sadesidi, sadedi
Anna Muhammet Sade’nin Gözleg adlı kitabı Abdulkahhar Sufirad ve Amangılıç Şadmehr tarafından yayıma hazırlanmıştır. Gurbansähet ve İbrahim Bedehşan bu kitaba ön söz yazmışlardır. Bu kitap esasen şairin vefatından önce yayımlanan, kendi okuyarak kaydettiği şiirleri içeren “Gözleg” adlı kasetin yazıya geçirilmiş hâlidir. Eserde şairin 50’ye yakın şiiri yer almaktadır. Çeşitli şiir ölçülerinde şiirler yazan Sade, şairane bir üslupla sade ama güçlü bir Türkmen Türkçesi söyleyiş tarzını benimsemiştir. Onun yenilikçi bir şiir anlayışı bulunmaktadır (Atabay, 2005: 4). Sade’nin söz konusu şiir tarzını ve anlayışını yansıtan Gözleg adlı kitabına adını veren şiiri şöyledir:
Penalardan penalara gaçmadım
Savuk paslıŋ gucagına doldım
Ocagımı yelpedim
Gızgın asrıŋ perzendi boldım
Deŋizleriŋ düybin dördim, yüregini elledim
Duran ayaklarıŋ durşın togtatdım
Taŋsıkdan daşdan
Gülden, güneşden, manı agtardım
Men saylap başladım tazeden başdan
Enäni gargışdan
Aylıgı işden
Goşgını gapasdan, öyi hayatdan
Ulusları, ülkeleri serhaddan
Men şeyetdim-de soŋŋımıŋ yadavlıgın derledim
Külpetli günlerimiŋ agılarnı yılgırdım
Dımışıgımı gürledim
Kerametli zemzem suvun emmedim
Köklerimi sogurdım salgından, yerne
Ateşleriŋ gızıl sırın aymadım
Öz uçgunlarma hövrükdim her ne
Penalardan penalara gaçmadım
Men diŋe günahkâr gara elleriŋ
Gara sayalarınıŋ rövşen ruhunda
Goyan galıŋ kesmeklerin gırçadım
Toprak bilen nikalaşan yılgın dey
Mecalımıŋ çatdıgından, öz ornumı sakladım
Penalardan penarlara gaçmadım (Sade, 2004: 32-33).
3.1.3. Gurbangeldi Ahunber
Gurbangeldi Ahunber, 1946 yılında Günbed’de Garrıbay Teke’nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Şair şiirlerini Gısgacık Bahar adını verdiği bir kitapta toplamıştır ancak bu eseri yayımlama imkânı bulamadan 2005 yılında vefat etmiştir. Ahunber, kendini şair Galkan Teke’nin öğrencisi olarak tanıtmaktaydı. Buna bağlı olarak onun şiirlerinin çoğu âşık tarzı şiir kalıplarında kaleme alınmıştır. Ancak klasik edebiyatta kullanılan birçok kalıp ve vezinde şiir yazmayı da denemiştir. Millî görüşlü bir şair olan Ahunber doğa, ahlak, millî değerler, toplumsal olaylar ve birçok konuyu şiirlerinde işlemiştir (Paydar, 2005: 1-7):
Gaykarıp gez döşüŋi yele berip,
Belend tut başıŋı asmana göterip,
Yer yalı sahı bol saçagıŋ serip
Çenden aşa ösme, yeliŋ bilen bol.
***
Sen yalı bolardı yâ-da gelmezdi,
Günbediŋ gam tutan köçelerinde
Gussalar aydıma, heŋe gelmezdi,
Berç tutup yatırdı adam serinde
***
Nasip edip yene geldim gaşıŋa,
Kevseriň suvundan, içen Firagi.
Ol dört atlı gorag bolup daşıŋa,
Hak buyrugna ‘arşa uçan Firagi.
Gısgacık Bahar kitabı vefatından sonra genç Türkmen araştırmacı Mahmut Paydar tarafından ilk olarak internette, daha sonra ise basılı hâle getirilerek Türkmensahra’da yayımlanmıştır.
3.2. İran-Irak Savaşı ve Savaş Sonrası Yeniden İmar Dönemi (1980-1995 Yılları Arası)
Bu dönem kendi içerisinde 1980-1989 yılları arasındaki İran-Irak Savaşı dönemini ve savaş sonrası 1989-1995 yıllarını kapsamaktadır. 1980- 1989 yılları arasındaki ilk dönemde basın-yayın faaliyetleri yok denilecek kadar sınırlı sayıdadır. Türkmen halk ocağının ortadan kaldırılmasının ardından Türkmensahra’da baskı siyaseti yoğun bir şekilde yürütülmeye başlanmıştır. Bu dönemde İran-Irak Savaşı’nın ortaya çıkardığı ekonomik kriz nedeniyle zor bir süreç yaşanmıştır.
Savaşın bitimini takip eden 1989-1995 yılları arasındaki dönemde Rafsancani’nin cumhurbaşkanlığına seçilmesi ile siyasi değişmeler toplum yaşantısında da aksini bularak sosyal, kültürel ve edebî ortamın biraz yumuşamasını sağlamıştır. Ayrıca bu dönemde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmış ve 1991’de Türkmenistan bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylece Türkmenistan ve İran Türkmenlerinin ilişkilerinin önü açılmıştır. İran Türkmenlerinin Türkmenistan ile ilişkileri millî bilincin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. İran Türkmenleri Türkmenistan’dan basılı yayınlar getirmeye, kaynaklara ulaşmaya başlamışlardır.
ran-Irak Savaşı ve savaş sonrası yeniden imar döneminde yaşayan en ünlü âşık Settar Sokı’dır.
3.2.1. Settar Sokı
Settar Sokı, Türkmensahra’nın en tanınmış şairlerinden sayılmaktadır. Bu nedenle Türkmensahra’da Halıfa (Üstat) lakabı ile anılmaktadır. Şair, 1946 yılında Akkale şehrinin Sähne köyünde dünyaya gelmiştir. Babası şiir ve edebiyat ile ilgilenen birisidir. 16 yaşında şiir yazmaya başlamıştır (Sokı, 1992: 3-4). “Zalım Amrika Seniŋ” ve “Mazarıŋ” şiirleri Türkmensahra’nın ünlü bahşısı Durdı Törrük tarafından İran-Irak savaşı yıllarında şarkı hâline getirilmiş ve büyük ün kazanmıştır. Sokı, “Mazarıŋ” şiirinde İran-Irak Savaşı’nda şehit olan bir Türkmen genci anmaktadır. “Zalım Amrika Seniŋ” adlı şiir de dönemin siyasi atmosferi içerisinde kaleme alınmıştır.
Şairin diğer şiirlerinde eğitim, birlik beraberlik, sevgi, irfan ve bir kısım dönemin çözülmemiş toplumsal sorunlarına ilişkin konular ele alınmaktadır. Sokı, halkın sorunları ile yakından ilgilenmiş, toplumun yoksulluğuna, karşılıksız çilelerine karşı duyarlı hareket ederek duygu ve düşüncelerini şiirlerine taşımıştır (Sokı, 1992: 11-13):
Tapcaḳ yalı sekiz çagaŋ bagtını,
Goca dayhan haṣıl düybün peşärdi,
Tomus terne, güyz ayında pagtanı
Guyrugı contuk yabı bilen daşardı.
***
Garrı ata yene sekiz doganlar,
Seḥer barıp agşama deŋ işlärdik.
Şol tomuslaŋ od yagdıryan gündizi
Pel boyunda çatma dikip düşlärdik.
Şairin şiirlerinde Türkmenlerin destanları, şiirleri, deyimleri, atasözleri ve zengin folklorunun zengin örneklerinden yararlandığı görülmektedir (Sokı, 1992: 13):
Başı agarmadıŋ, az bolar parḫı.
Başı agırmadıŋ, az bolar nırḫı.
Şairin yayımlanan üç eseri bulunmaktadır. Sokı, şiirlerini ilk olarak Savçı adlı bir kitapta 1992 yılında yayımlamıştır. Şairin bu kitabında yer alan tüm şiirleri, klasik kalıplarda ve vezindedir. Daha sonra serbest vezin ile de şiirler kaleme almıştır. İkinci kitabı, şair arkadaşı İbrahim Bedahşan ile birlikte şiirlerinin yer aldığı 2000 yılında yayımlanan Giceler adlı eserdir. Sokı’nın son olarak 2010 yılında Gurgan şehrinde Mahtumkulı Yayınevi tarafından Buşluk adlı şiir külliyatı yayımlanmıştır.
3.3. 1997’den Günümüze Kadar Olan Dönem
1997 yılında Hatemi, seçmenlerin yüzde seksenin katıldığı seçimlerde oyların yüzde yetmişini alarak başa geçmiştir. Liberal bir kimliğe sahip olan Hatemi, bireysel özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün, kadın haklarının, siyasal çoğulculuğun ve en çok da hukukun egemenliğini savunmaktaydı (Abrahamian, 2009: 241-242). Dolayısıyla Hatemi’nin iş başına gelmesiyle kültürel alanda faaliyetler ve toplumsal özgürlükler daha yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Bu dönemin başlangıcından itibaren Sahra ve Yaprak olmak üzere Farsça-Türkmen Türkçesi iki dergi yayımlanmaya başlamıştır. Bunların ardından Firaki dergisi de Farsça-Türkmen Türkçesi şeklinde yayınlanma imkânı bulmuştur. Türkmensahra’da başlatılan yayın faaliyetleri, bölgedeki şairlerin ve yazarların eserlerini halk kitlesine ulaştırmakta başarılı rol oynamıştır.
Bu dönemden sonra Türkmen şairlerinin birçoğu şiirlerini kitap şeklinde yayımlama imkânı bulmuşlardır. Kitapları bu dönemde yayımlanan ve halk arasında tanınan şairler şunlardır: Abdulhekim Gızılca, Abdulkahhar Sufirad, Abdullah Ahengeri, Abdulrahman Hozeyn, Ahmet Sarlı, Amangeldi Akatabay, Annagılıç Yollı, Arazmuhammet Ahengeri, Arazmuhammet İri, Aşır Gulak, Baymuhammet Çendiri, Baymuhammet Gılıçi, Begmırat Azeri, Behmen Muradi, Canmämmet Törrük, Hacımırat Ak, İbrahim Bedahşan, Mansur Teberi, Nasır Rehnema, Nazmuhammet Pakga, Nurmuhammet Gızıl, Ödegılıç Pakga, Recep Mahtum, Taganmırat Helakuyi, Tagı Purmend, Yarmuhammet Pakga.
3.3.1. Abdulkahhar Sufirad
Abdulkahhar Sufirad, 1965 yılında Emir Mämmetgulı Ahund köyünde dünyaya gelmiştir. İlk eğitimine doğduğu köyde başlamış, daha sonra Günbed-i Kavus’a giderek ortaokulu ve liseyi burada tamamlamış ve ardından Tahran’da öğretmen olmak üzere yüksek eğitimini sürdürmüştür. Şair, okulunu bitirdikten sonra öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Bu esnada Günbed-i Kavus’ta bulunan Peyam-i Nur Üniversitesinde, Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü de bitirerek lisans diploması almıştır. Sufirad, çocukluk yıllarında babasının şiirlerini dinleyerek şiire merak salmıştır. Şair, şiirlerinden birinde babasının şairliğine şöyle değinmektedir (Sufirad, 1998: 9):
Sen ‘alimdiŋ, sen beletdiŋ, Türkmeniŋ geçmişine
Gan gazaplı söveşlerne, yeŋiliş – yeŋişine
Yaşlıgıŋda goşgı düzdüŋ, sinelerde cayı bar
Sen beyikdiŋ bu dünyäde diyip bolmaz tayı bar
Şair, gençlik yıllarından itibaren klasik şairlerin eserlerini okumaya ve şiir yazmaya başlamıştır. 1992 yılında ilk şiir kitabı olan Daŋ Nemli Gözüm’ü yayımlamıştır. Daha sonra Yürek Posı adlı şiir kitabı yayımlanmıştır (Sufirad, 1999: 34).
Şairin şiirleri, kendine has bir üsluba, halkın konuşma kalıplarından istifade edilen yalın bir anlatım zenginliğine sahiptir. Çok çeşitli konularda kaleme aldığı eserlerinde Türkmen gelin ve kızları, kahraman yiğitleri, vatan sevgisi, şehitlik mertebesi, tabiatın güzellikleri tasvir edilmektedir (Sufirad, 1998: 10-12):
Diŋe zehinimde
Cenneti gördüm
Ḥuyrileri bilen
Gandarılan yaplar, gülleri bilen
…
Gözleriŋ gırında yol yasap durlar
Niçün gama batıpsıŋ ey yürek
Ḥazan yeli urmuş dünyäŋe meger?
…
Bu günler gış yürek yazı küyseyär
Bahar dey özüŋi güle bezäŋde
Hayḳırasım geliyär dostuŋ men diyip
Yayı gıyıp kirpik maŋa gezäŋde
Sufirad, şiirlerinde 8’li, 11’li, 14’lü, 15’li hece kalıplarını, musammat, gazel, kıt’a, mesnevi, rubai gibi klasik vezinleri veya serbest şekli kullanmıştır (Sufirad, 1998: 13-14).
3.3.2. Hacımırat Ak
Hacımırat Ak, 1355 yılında Günbed-i Kavus’ta dünyaya gelmiştir. Şair, Fars Dili ve Edebiyatı alanında eğitim almaya başlamış ancak bu eğitimi yarım bırakarak 1997 yılında vatani vazifesini yapmaya gitmiştir. Ak, 2004 yılında evlenmiş ve serbest meslek ile uğraşmaya başlamıştır. Bu esnada Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki eğitimine de kaldığı yerden devam ederek lisans diplomasını almıştır. Ayrıca şair, Günbed-i Kavus’ta bulunan Miras adlı Türkmen şiir ve edebiyat derneğinin üyesidir (Ak, 2011: 4).
Ak, gençlik yıllarından itibaren kendi ana dilinde şiirler yazmaya başlamıştır. Şiirlerinde klasik ve serbest kalıpları kullanmaktadır. Şair, eserlerinde yeni bir söylem gücü ve farklı mazmunlara yer vermektedir (Ak, 2013: 15). Bu hususlar şairin şiirlerini İran Türkmen edebiyatı içerisinde özel bir yere taşımaktadır.
Hacımırat Ak’ın ilk kitabı 2012 yılında İlarman Yayınevi tarafından yayımlanan Günäŋ Agramı’dır. Bu eser, şairin o güne değin yazdığı şiirleri arasından seçilenlerin bir araya getirildiği bir seçki niteliğindedir (Ak, 2013: 14). Kitaba adını veren dizeler, kitabın içinde yer alan “Garap Başladım” şiirinde zikredilmektedir:
Käteler şol senden ürkyän yüreği
Teslimlige tarap süyräp başladım
Şo yolum, şo baryan yolum dogrı diyp
Salgıŋı özümden sorap başladım
“Adamıŋ agramı günäŋ agramı” (Ak 1390: 7-8)
İkinci kitabı olan ve 2013 yılında yayımlamış Işkıŋ Güldanı adlı eser, Ak’ın aynı adlı bir şiirinden adını almıştır (Ak, 2013: 14):
Näzinden içmäkäm niyazım geçdi
Güldanım boş häniz ne yazım geçdi
Yüregmiŋ derine kıldım tähretim
Yaşmagın, dursana! namazım geçdi (Ak, 2013: 60)
3.3.3. Baymuhammet Gılıçi
Garnava Köyü’nde 1962 yılında dünyaya gelmiştir. Şairin yaşadığı köyde kendisinin uzak akrabası olan Akballı adlı bir yaşlı adam Türkmen şiirleri, destanları ve halk hikâyelerini anlatmakta, halk da onu dinlemekteymiş. Bu anlatıların etkisinde kalan Baymuhammet Gılıçi de böylece Türkmen klasik şiirinin eserleri ile tanışmış ve klasik şiir kalıplarında şiir yazmaya başlamıştır. Gılıçi, beşinci sınıfa kadar Garnava’da okumuş, ardından iki yıl Günbed’de eğitimini sürdürmüştür. Daha sonra babası Gılıç Pehlivan onu kendi köylerine geri götürmüştür. Gılıçi 1983 yılında askerlik vazifesini yerine getirip eğitimini tamamlamış ve Meravetepe’deki Eğitim ve Öğretim İdaresinde çalışmaya başlamıştır (Gılıçi, 2010: 5-6).
Gılıçi’nin şiirlerinde Mahtumkulu ve Misgingılıç’ın tesiri açıkça görülmektedir. O, şiirlerinde klasik şairlerin şiir kalıplarının dışına çıkmamaktadır. Şiirleri dörtlük, beşlik, ikileme ve rubai kalıplarında yazılmıştır. Göklen tayfasına mensup olan şair, şiirlerinde kendi tayfasının ağzına ilişkin hususiyetleri de kullanmaktadır (Gılıçi, 2010: 6).
Etrafında yaşananlara çok duyarlı olan şair, halk ile dertleşip onların uğradığı zulme karşı durmuş ve bunu dizelerine türlü ifadelerle taşımıştır:
Öz mähriŋden önüp ösen balaŋı
Munasıp bolmagan yara çatmagın
Köŋül bostanından dörän läläŋi
Namarda tapşırıp ‘ömrin yakmagın (Gılıçi, 2010: 8)
Klasik şiirin en başta gelen konularından aşk da şairin şiirlerinde sıklıkla yer almaktadır:
‘Aşkıŋ şevki yüregime düşüpdir
A-gız ay cemaliŋ görenim bäri
Sabır guşı ganat baglap uçupdır
Vusala garaşıp duranım bäri (Gılıçi 2010: 8)
İlk olarak şiirlerini İlime Sovgat adlı bir kitapta 2002 yılında yayımlamıştır (Gılıçi, 2010: 5-10). Daha sonra İlim Hakda şiir toplusunu da yayımlamayı başarmıştır.
3.3.4. Recep Mahtum
1962 yılında Övez Hacı köyünde dünyaya gelmiştir. İlk eğitimine köyünde devam eden şair, daha sonra Günbed-i Kavus’a giderek eğitimini lisenin ilk dönemine kadar sürdürmüş ancak İran devrimi esnasında ortaya çıkan olaylar ve yoksulluk nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde ailesi ile birlikte Sofı Şıyh köyüne göç etmişlerdir. O, 80’li yılların başından itibaren şiir dünyasına girmiştir. Mahtum, sadece âşık tarzı şiirde eserler vermektedir. Bahşılar ve musiki dünyası ile yakından ilgilenen bir şairdir. Birkaç şiiri de halk arasında şarkı formunda yayılmıştır (Mahtum, 2009: IV). Şiirlerinin toplu hâlde yayımlandığı aynı adlı şiirinden adını alan Arçam adlı kitabı 2009 yılında yayımlanmıştır.
Arçam
Keminäniŋ söyen bagı
Yalŋız galan yeke arçam
Huzurıŋa inçe dagı
Geldim söke-söke arçam
Ençe gurak yılı yeŋip
Gök galıpsıŋ suvsız oŋup
Deŋiŋden aglap hem diŋip
Geçdim baka-baka arçam
Degmesin saŋa hiç hazan
Yarımaz yapragıŋ üzen
Tomsuŋ cevzasına dözen
Ey dözümli böke arçam
Cergelanıŋ yurdunı sen
Bezäp duran merdimi sen
Yekeligiŋ derdini sen
Otıŋ çeke-çeke arçam (Mahtum, 2009: 1)
Sonuç
1881 yılında Çarlık Rusya ve İran arasında imzalanan sınır anlaşması ile Türkmen toprakları ve halkı iki ülke arasında bölünmesinin ardından İran topraklarında kalan Türkmenler sözlü ve yazılı edebiyatın gelişiminde Türkmensitan’daki Türkmenlerden farklılaşan bir sürece girmişlerdir. İran devletinin farklı devirlerde izlediği siyasi politikalar, bu sürecin ilerleyişinde büyük rol oynamıştır. İran’da Türkmen Türkçesi, resmî dil statüsünde bulunmamasına karşın buradaki aydınların öncülüğünde Arap harfleri esasında eserler veren işlek bir dil olarak varlığını korumuştur. Bugün özellikle şiir alanında Kaçar döneminden başlayarak gelişen güçlü bir İran Türkmen edebiyatından söz edebiliriz.
İran Türkmen edebiyatının sınıflandırılması hususunda ilk görüşü 1998 yılında Arazmuhammet Sarlı belirtmiştir. Sarlı, İran Türkmen edebiyatını, 1953 darbesine kadar süren ilk dönem, 1953’te Muhammed Rıza Şah’ın tahta çıkmasına ve İran halkının yürürlüğe konulan yaptırımlar sonucunda bastırılmasını kapsayan ikinci dönem ve 1963-1979 yılları arasındaki son dönem olarak sınıflandırmıştır. Söz konusu sınıflandırmaya dâhil edilmeyen 1941 öncesi ve 1979 sonrası var olan edebî süreç göz önünde bulundurularak İran sahası Türkmen edebiyatının dönemlerini Kaçar dönemi (1881-1925 yılları arası), Pehlevi dönemi (1925-1979 yılları arası), İran İslam Cumhuriyeti dönemi (1979’dan günümüze kadar olan dönem) ve İran İslam Cumhuriyeti dönemini de kendi içinde Türkmensahra millî hareketi dönemi (1979-1980 yılları arası), İran-Irak Savaşı ve savaş sonrası yeniden imar dönemi (1980-1995 yılları arası), 1997’den günümüze kadar olan dönem olmak üzere bölümlendirmek daha doğru olacaktır.
Kaçar döneminde Devlet Muhammet Balgızıl, Misgingılıç; Pehlevi döneminde Meret Törrük, Muhammet Tumaç, Muhammet İşan, Berdi Köse, Sähet İşan, Arazmuhammet Şairi (Aram), Arazdurdı Tevekküli, Tagangılıç Hacayi, Habibullah Subhani; Türkmensahra millî hareketi döneminde Arazmuhammet Arazniyazi, Annamuhammet Sade, Gurbangeldi Ahunber; İran-Irak Savaşı ve savaş sonrası yeniden imar döneminden Settar Sokı; 1997’den günümüze kadar olan dönemde ise Abdulkahhar Sufirad, Hacımırat Ak, Baymuhammet Gılıçi, Recep Mahtum gibi ileri gelen şairler İran Türkmen edebiyatının gelişiminin mimarları olarak çağdaşlarına öncülük etmişlerdir.
Kaynakça
Abrahamian, E. (2009). Modern İran Tarihi (Çev. Dilek Şendil. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Adil, H. B. (1985). Türkmeniŋ Saylanıp Seçilen İnkılâbî Şiirleri. Gurgan: Müellif.
Ak, H. (2011). Günäŋ Agramı. Günbed-i Kavus: İlarman Yayınevi.
Ak, H. (2013). ‘Aşkıŋ Güldamı. Günbed-i Kavus: İlarman Yayınevi.
Ak, Ş. (2018). Galkan Velleŋı Goşgular.
Akatabay, A. (2012). Vatanım (Şiir Külliyatı). Gurgan: Nevruzî Yayınevi.
Akatabay, Ş. ve Behzad, S. (2010). Masan Deresiniŋ Garnavaçları. Günbed-i Kavus: Çerkez Ovnuk Kitabevi.
Akatabay, Ş. ve Behzad, S. (2011). Sen Türmeniŋ Dolı Arzu Gözleri. Günbed-i Kavus: Çerkez Ovnuk Kitabevi.
Annaberdiyev, A. (2006). İran Türkmenleri (1881-1979). Basılmamış Doktora Tezi.
Atabay, Ş. (2005). “Neşr Tazeligi: Gözleg”. Miras Encümeniniŋ Bir Aylık Habernamesi, Nisan, 4.
Bedehşan, G. S. (2015). “Parasatlı Şahir Galkan Teke”. Sahra, 470, 4.
Cumayev, K. vd. (1998). Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, C. 11. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Djalili, M. R. ve Kellner, T. (2011). İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi (Çev. R. Uzmen). İstanbul: Bilge, Kültür, Sanat.
Düyeci, A. [t.y.]. http://drdieji.blogfa.com/page/shairi.aspx erişim tarihi: 11.10.2021
Gılıçi, B. (2002). İlim-e Sovgat. Meşhed: Golneşr.
Gılıçi, B. (2010). İlim Hakda. Gurgan: Mahtumkulı Firaki Yayınevi.
Gılıçi, B. (2012). Dağ Bägülleri (I) Muhammed İşânıŋ Divânı. Gurgan: Ofset-i Mahtumkulı.
Gılıçi, B. (2015). Ak Çeşme. Gurgan: Mahtumkulı Firaki.
Gızıl, M. (1981). Devlet Muhammet Balgızıl. Tahran: İngılap Yolında.
Gızıl, N. (2008). Duygularım. Günbed: İlarman Yayınevi.
Gürgenli, A. (1973). Türkmen Rubagıları, Araz Muhammet Şairi (Aram), Günbed-i Kavus: Müellif.
Hurmalı, H. (2002). Sargıt (Şiir Toplusu). Günbed: Türkmen Şiir ve Edebiyat Derneği.
Kazı, M. (1982). Miskin Kılıç. Günbed: Gabus Neşriyatı.
Kazı, M. (2003). Sehet İşan’ıŋ Kâmil Divânı. Gurgan: Ofset-i Firâgi.
Kazı, M. (2006). Meret Şair ve Muhammed Şair. Günbed: Kabus Neşriyatı.
Kazı, M. [t.y.]. Hacayinıŋ Divanı. Günbed: Kabus Neşriyatı.
Kazı, M. ve Atagözlü, M. (2005). Divan-ı Miskin Kılıç. Günbed: Aşk-ı Danış Yayınevi.
Keskin, A. (2006). “ABD-İran Gerginliği Çerçevesinde İran’da Etnik Milliyetçilik”, Stratejik Analiz, 72, 67-74.
Mahtum, R. (2009). Arçam. Günbed-i Kavus: İlarman Yayınevi.
Memizade, A. (2008). “Be Yad-e Sad-hi-ti”, Güneş, 14, Şubat.
Paydar, M. (2005). Gısgacık Bahar. Günbed-i Kavus: Müellif.
Sade, A. (2004). Gözleg. Günbed-i Kavus: İlarman Yayınevi.
Sarlı, M. (1998). Pejuheşha-yı der Edebiyat-ı Türkmen. Gurgan: Mahtumkulı Firaki Yayınevi.
Sokı, S. (1992a). Buşluk. Gurgan: Mahtumkulı Firagi.
Sokı, S. (1992b). Savçı. Akkale: Müellif.
Sokı, S. (2000). Giceler. Günbed-i Kavus: Müellif.
Sufirad, A. (1998). Daŋ Nemli Gözüm. Gurgan: Mahtumkulı Firaki.
Sufirad, A. (1999). Yürek Posı. Gurgan: Mahtumkulı Firaki.
Şadmehir, A. G. (2002). Sargıt (Şiir Toplusu). Günbed: Türkmen Şiir ve Edebiyat Derneği.
Tevekküli, A. (2006). Mecmu’e-ye Eş’ar-e Torkmeni Arazdurdı Tevekküli. Gurgan: Müellif.
Türkmen F. ve Geldiev G. (1995). Türkmen Şiir Antolojisi. Ankara: Türksoy Yayınları.