Ebru DELİHASANOĞLU ÇİFTCİ

Bilim Uzmanı

Anahtar Kelimeler: Akçakoca, Rize, semantik, derleme, Türkçe

Akçakoca, Batı Karadeniz Bölgesi’nde bulunan, Düzce iline bağlı bir ilçedir. Karadeniz sahil şeridinde bulunan Akçakoca aynı zamanda Düzce’nin denize kıyısı bulunan tek bölgesidir. Ankara ve İstanbul’a 235-270 km mesafede bulunması da konum olarak ne kadar merkezî olduğunu göstermektedir. Bunların dışında Akçakoca, gerek coşkun denizi gerek yeşilliği ve tabiatıyla âdeta Rize’nin küçük bir örneğidir. Akçakoca, küçük bir sahil şehri olmasına rağmen yıllar boyunca hep saldırılara uğramış, türlü kavimlerin siyasi, stratejik planlarına maruz kalmıştır. Gerek merkezî konumu gerek temiz havası, birçok besinin yetişebileceği toprak yapısı olsun her zaman paylaşılmasını zorlaştırmıştır. 1. Dünya Savaşı’nda mühimmat deposu olarak bile kullanılmıştır (URL-2). Akçakoca’nın kuruluşu ve tarihine dair bilgiler, kesin ve yeterli değildir. Ancak yapılan kazı çalışmaları sonucunda MÖ 1200 yılına kadar uzandığı düşünülmektedir. Akçakoca’ya ilk gelenlerin, Track ve Frickler olduğu tahmin edilmektedir. Yunan tarihçilerine göre MÖ 650’li yıllarda Yunan kabilelerinden olan Beotya Kokonas kabilesi, Akçakoca’ya gelerek “Dia” adını verdikleri şehri kurmuşlardır. Coulonlar, kıyıların beyaz kayalarla kaplı olmasından dolayı “parlak, yıldız” anlamlarına gelen Dia adını vermişlerdir. Bizans hâkimiyetine girdikten sonra da Dia kelimesinin sonuna poly (şehir) eklenerek Diapolis adını almıştır (Kalıncı, 2010, s. 11). Bölgede deniz açıklarına gidilip kıyıya bakıldığında gerçekten de kıyıların parladığı görülür. İlçe, günümüzde de yer yer bu ismi kullanmaktadır.

Bölge daha sonra Büyük İskender’in himayesine girmiştir. Büyük İskender’in ölmesini ve onun kadar kuvvetli birinin olmamasını fırsat bilen Sezar, Pontus’u zapt edince bu bölge de Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Bizans hâkimiyeti altında iken Akçakoca, Arap akınlarına da uğramıştır. Haçlılar, 4. Haçlı Seferi esnasında İstanbul’u hedef olarak seçmişler ve Bizans topraklarını ele geçirmişlerdir (Kalıncı, 2010, s. 11). Cenevizliler de bu karmaşadan yararlanıp Akçakoca’ya egemen olarak kıyılarda çeşitli kale vb. yapılar yapmışlardır (URL-2). Günümüzde hâlâ korunan Ceneviz Kalesi, o dönemki mücadelelerin tozuyla beraber ayakta durmaktadır.

Bizans’ın Latin kökenli kişileri yerleşkeden çıkartmasıyla Akçakoca tekrar Bizans hâkimiyetine girmiştir. 14. yüzyılda sıkıntılı bir süreç yaşayan Bizans, Akçakoca’yı elinde tutmakta başarılı olamamıştır ve bölgeye yapılan çeşitli Türk akınlarıyla birlikte çoğu yerleşim yeri Türklerin eline geçmiştir. 1319’da Akçakoca Bey, Orhan Gazi ve Konuralp; Diapolis’i ele geçirmiştir (Erşahin, 2021, s. 18). Türkler, Diapolis’i değiştirerek Akçaşar veya Akçaşehir adını vermişlerdir. Osmanlı Beyliği’nin kuruluş döneminde Moğol istilası ve baskısı bulunduğundan Anadolu’ya göçler devam etmiştir. Osman Bey, üç tane uç beyliğini Bizans sınırına kurmuştur. Konuralp’ı Karadeniz’e doğru olan bölgeye, Samsa Çavuş’u İznik çevresine ve Akçakoca Bey’i İzmit dolaylarına uçbeyi seçmiştir. Orhan Gazi başa geçince Konuralp’ı Gerede çevresinde, Akçakoca Bey’i İzmit çevresinde görevlendirmiştir. Akçakoca’nın fetih yoluyla mı yoksa kendi istekleriyle mi Osmanlı’ya bağlandığı kesin olarak bilinmemektir (Kalıncı, 2010, s. 12-13).

Akçakoca, 9 Aralık 1999 tarihinde Düzce’nin il olmasından önce Bolu’ya bağlı bir köy idi (URL-3). Bolu’nun ilçesi olan Düzce il olunca Akçakoca da ilçe olmuştur.

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan ağır bir mağlubiyet alınmasından dolayı Ruslarla yapılan Berlin Antlaşması’ndan sonra hükûmet, Doğu Karadeniz’i boşaltma ve tehcir etme kararı almıştır. Bu sırada Akçakoca’da bir komisyon kurulmuştur. Bu zaruri tehcirle Akçakoca’ya gelen halk, ağız ve dil özelliklerini burada da devam ettirmiştir. Doğu Karadeniz ağzında, Kıpçak Türkçesi ve Eski Türkçe unsurlar hâlâ devam etmektedir.

Kıpçak Türkçesi, diğer bir deyimle Kuzey-Batı Türkçesi, Türk dilinin X. yüzyılda diyalektlere ayrılmasından sonra Karadeniz’in kuzeyindeki “Deşt-i Kıpçak” denilen Kıpçak bozkırları, Kırım, Tuna havzası, Balkanlar ve Mısır’ı kapsamaktadır (Akar, 2005, s. 218).

Cengiz Han’ın torunu Batu Han 1241 yılında Altın Orda Devleti’ni kurana kadar Kıpçaklar bu geniş coğrafyada yaşamışlardır. 1241 yılından sonra Altın Orda Devleti’nin hâkim unsuru olarak yaşamışlar, bir bölümü de Mısır ve Suriye’ye yerleşerek Memluk Devleti’ni kurmuşlardır. Kıpçak Türkçesi bir taraftan 13-15. yüzyıllarda Altın Orda Devleti’nin içerisinde bugünkü Rusya, Ukrayna ve Kafkaslar’da yaşayan Kıpçakların dili olmuş, burada İtalyan ve Almanlar tarafından yazılan Codex Cumanicus adlı özel eseri oluşturmuş, diğer taraftan yine bu coğrafyada uzun yıllar Ermeni harfleriyle gelişmiş bir yazı dili meydana getirmiş, bir diğer taraftan da Müslüman Memluk Kıpçaklarının edebî dili olarak 13. yüzyılın ortalarından 16. yüzyılın başlarına kadar Mısır ve Suriye’de konuşma dili yanında yazı dili olarak devam etmiştir. (Sağol ve Argunşah, 2017, s. 266, 27)

Günümüz Karadeniz Bölgesi’nde Kıpçak Türkçesi izlerinin olması, yukarıda bahsedilen hususlarla ilgilidir.

Bu makalede semantik açıdan incelenen 132 kelimenin bazılarının değişikliğe uğradığı, bazılarının ise bozulmadan günümüze kadar geldiği saptanmıştır. Makalede kelimeler, isim ve fiil olarak ayrı ayrı ele alınmış, cümle içerisinde örneklerle gösterilmiştir.

Kelimelerin Türleri ve Anlamları

İsim

Kelimelerin tespitinde kaynak kişilerden yararlanıldığı gibi bir kaynak kişi olarak bizzat şahsi dağarcığımızdan yararlanılmış; DLT ve Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü ile karşılaştırma yapılmıştır. Aşağıda incelenecek olan 115 kelime, alfabetik olarak sıralanmıştır.

1. aha: Şaşırma ifadesi. Aha öyle mi olmuş?

2. amel: İshal. Amel mi oldin?

3. ander: Kötü, fena, işe yaramaz. Ah bu ander sevdaluk…

4. aramancık: Toplanmış fındık tarlasında son kalan fındıkları arama işi. Aramancığa gidelim mi? Çok fındık kalmış.

5. avla: İki yer arasına çekilen sınır, hudut. Avladan içeri girme!

6. aykırı: Yan. Aykırı aykırı git.

7. baa: Şaşırma ifadesi. Baa, öyle mi olmuş?

8. bet: Çirkin. Ne bet bir şey bu!

9. buculi: İneğin yavrusu, buzağı. Buculi de dışarı çıksın, otlasın.

10. bulari: Bunları. Bulari sen mi koydun?

11. çağna: Yengeç. Çağna gibi ne yan yan gidiysın.

12. çember: Yazma, başörtüsü. Adamlar geldi. Çemberim nerde?

13. çırılta: Un, su, tuz ile yapılan ekmekvari yiyecek. Bi çırılta yap da yiyelum.

14. çiçili: Solucan, zayıf, ince. Bu ne zayıflık kız! Çiçili gibi olmuşsun.

15. çisenti: İnce yağan yağmur. Çok yağmayi, çisenti bu.

16. çönçi: Fındığın yeşil kabuğunun kuru hâli. Çönçiyi topla da yakalum.

17. çüncüli: İnce, küçük sinek. Az daa girdi gözüme çüncüli.

18. da: Anlamı güçlendirmek için kullanılan pekiştirme edatı. Hadi da yav.

19. deremen: Değirmen. Ha bu misirleri deremende çektir

20. enni: Geniş. Enni bir tencere ver bakayim.

21. enük: Köpek yavrusu. Enük az daa ezildi yolda.

22. etma aşı: Turşu kavurması. Ne güzel etmişsun etma aşini.

23. ezrail: Azrail. Ezrail gibi ne dikiliysın başumda?

24. farfara: Boş konuşmak. Farfara etma.

25. farfatara: Kelebek. Geldi bi alacali farfatara.

26. fındıklık: Fındık bahçesi. Fındıklığa gidelim mi?

27. filoti: Hamsili ekmek. Filoti yap da yiyelum.

28. fişkan: Fındık ağacının filizi. Başlarum senun fişkanına. hep daldi yüzuma.

29. gaybana: İstenmeyen bir şey. Bu gaybana sevdaluk.

30. gelberi: Tırmık. Fındığı gelberile. Altlari yaş kalmiş.

31. gökyeşil: Kertenkele.

32. habu: 1. Bu. Habu ayakkaplar kimundur? 2. Burası. Habu kimun yeridur şimdi?

33. haçen: 1. Ne zaman. Haçen gelecek habu kiz? 2. Madem. Haçen bilmaysın ne konuşiysın.

34. harçı: Sırık. Fasileye harçı yapmak lazım.

35. hasi: İneğin yem yediği yer. Hasiye yem koyalum da hayvan yesun.

36. haşlak: 1. Baştan sağma. Bu işi haşlak yapmışsun. 2. Gelişmemiş. Habu karpuz haşlakdu ha.

37. haşli: Çok sıcak. Haşlidu bu çay. “Bu çay çok sıcaktır.”

38. hayin: Çok şiddetli. Çok hayin yağdi yağmur

39. helbet: Tabii ki. Helbet ya ne sandın?

40. hırtlak: Gırtlak. Hırtlaklarum yandı.

41. hohori: Baykuş. Hohori gibi oturii orda.

42. hopeçi: Büyük kap. Lahanayı hopeçiye koyalum da herkes yesun.

43. hovğ: Hararet, sinir, öfke. Hovğunu attun mi?

44. iskembi: Sandalye. İskembinin ayağ kırılmış.

45. kafulluk: Dikenlik, çalılık. Az daa düştüm kafulluğa.

46. kaldirek: Kendi kendine ormanda ya da fındık bahçesinde yetişen mor çiçekli, yenilebilen bir bitki. Kaldirek toplamaya gittik ama çok yoktu.

47. karamiş: Karadeniz Bölgesi’nde bulunan, yendiğinde ağızda burukluk bırakan, kiraza benzer etli bir meyve. Karamişin dalı kırılmış.

48. keçibaş: Yarı kel olan kişi. Kafamda saç kalmadi oldum keçibaş.

49. kırnap: Çuvalın ağzını dikmek için kullanılan ip. Kırnap getir de ha o fındık çuvalını dikelum.

50. kip: Düzgün, şık. Oo mont çok kip durdu ha!

51. koçara: Hırsız. Aradığımı bulamayrım koçara mı girdi yav?

52. kof: Dayanıksız, güçsüz. Ayşe de bayağı kof ha! Dayak yemiş, ağlamış.

53. koliva: Pişmiş mısır. Vu, ne güzel koliva etmuş da hiç demiy!

54. koma: Topraktan veya kayadan duvar. Ali’nin ordaki komadan atla bakayım.

55. kormi: Tabure. Ha o kormiyi kapıya aykırı koy.

56. kot kafalı: Geç anlayan, kafası bir şey almayan. Habu da kot kafalı mıdır nedür ya?

57. kumuli: Tepeleme. Vu, pilavı kumuli etmişun!

58. kumuşi: Fındığın yeşil kabuğu, daldaki hâli. Dalda kumuşi kalmış.

59. kuşkuş: Kuskus pilavı. Ne güzel kuşkuş etmiş habuna bak.

60. kutuni: Mısırın ufalandıktan sonra kalan odunu. Kutunileri attım oraya yakarız sora.

61. kuvvetli: Sıkı, kalın, sağlam. Kuvvetli giyin ha! Hava patladi patlayacak.

62. külek: Yal kazanı. Küleğe yem koydum hayvana uzat.

63. lahmi: Sulu inek yemi. Yemek de lahmi gibi olmuş.

64. lahmi ağız: Cıvık cıvık konuşan, sulu. Habu da ne lahmi ağazlı ya! Bi ciddi konuşmayi.

65. laluk: Bir şey bilmeyen. Sen de ne laluksun he! Kafan bi şeye basmayi.

66. longana: 1. Küçük yılan. Evun edrafındaki longanadu böyük değil. 2. Kör yılan. Az daa girdi eve longana.

67. löşi muncur: Kalın dudak. Bazen hakaret olarak da kullanılır. Ağaza bak löşi muncur.

68. marazlı: Gelgitli, psikolojisi bozuk olan. Habu da marazli midir nedur?

69. maştaba: Sürahi. Maştabayı doldur anasi.

70. melengüççeği: Laz böreği. Bizim buralara melengüççeği meşhurdur.

71. minci: Lor peyniri. Minci kavurmasi yer misun?

72. mintan: Gömlek. Mintanım kırışmış ütüleyip geliyrım.

73. motkomer: Yelek. Çok sicakladum. habu motkomer de darladi da beni.

74. mumuli: 1. Ağız yarası. Anasi habu ağzıma mumuli mi vardu bi bak hele. 2. Sivilce. Vu, hep mumuli çıkmış suratında.

75. muncur: Dudak. Sallandurdı gene muncurlarini.

76. nacak: Balta. Nacak nerde? Odun paylayacağum.

77. nasi: Şaşırma ifadesi. Genelde dalga geçmek için kullanılır. Kedi geçen bi atladı baa, nasii?

78. nedersun: 1. Şaşırma ifadesi. Az daa kamyon çarpaydı, nedersun? 2. Gerçekten mi? Geçen fındıkluğa bi gittim ki hep kurt sarmiş dallari, nedersun? 3. Hadi canım. Emine’nun düğününde bi altun takildi ki sorma, nedersun?

79. ocak: Bir tane fındık ağacı. Birçok olunca fındıklık denir. Ocağa çuval astım ha!

80. olari: Onları. Olari gördün mü gelirken?

81. ova: Hızlıca, hemen. Bu işi bi ovaya yaptım.

82. paçi: Kız çocuğu. Ha o paçiye bak ne kada tatli.

83. patoz: Fındığı kabuğundan ayırarak taneli hâle getiren makine. Fındık ufalandi patozu çağırun da artık.

84. peşgir: Havlu. Lavaboya peşgir koydum.

85. piç: 1. İşe yaramayan. Bu kâğıt piçdu at gitsin. 2. Zamanı geçmiş. Çay piç olmuş. 3. Fındık ağacının filizleri. Piçleri yığın yığın at.

86. pomporoz: Yüksek sesle konuşan. Bi yavaş konuş da pomporoz.

87. pontul: Pantolon. Pontulum yırtıldı.

88. pustuk: Mısırın ufalandıktan sonra kalan odunu. Pustukları bir araya topladum.

89. rav ravcı: Çok konuşan. Geldi gene rav ravcı.

90. rokopi: Mısırın ekildikten sonra ilk çıkan filizleri. Habunun rokopilerini ayıklayalum. “İşte bunun birbirine yakın çıkan mısır filizlerini ayıklayalım, seyreltelim.”

91. sepet baş: Kafası bir şey almayan, geç anlayan. Neyini anlamaysın sepet baş?

92. sepken: Rüzgârlı yağan yağmur. Sepkenli yağayi gene.

93. simişka: Sırnaşık. He şuna bak bak simişka.

94. simsim: Uyuşuk. Simsim simsim yürüma.

95. soymuk: Mısırın dış kabuğu. Soymuğu nere attın? Misirler haşli olarla tutayrım da.

96. şebgöz: Renkli gözlü olan. Habu şebgöz de hep nazar ediyi beni.

97. şepiti: Eşek arısı, yaban arısı. Vu, şepiti vurdu ya beni! “Beni eşek arısı soktu.”

98. şokali: Mısırın dış kabuğu. Misirin şokalisini soydum.

99. tağra: Baltanın burunlusu, gülebi. Tağrayı nere koydun?

100. tırmaç: Geniş ip. Tırmaç neredu? Çuvalların ağzınu dikeceğum.

101. tiken: Diken. Tiken daladi beni.

102. tongara baş: Dik kafalı, laf dinlemeyen. Ne tongara başsın sen laf anlamaysin.

103. töngel: Muşmula meyvesi, beşbıyık. Töngeller çok eyi olmiş.

104. turşu surat: Asık surat. Turşu surat! Ne sallandırdın gene yüzüni?

105. ula: Seslenme edatı. Ula nereye gidiysın?

106. uşak: Erkek çocuk. Uşaklar! Gelin şunu kaldırın bakayım.

107. vu: Şaşırma ifadesi. Vu, az da vurmadi ha.

108. yaba: Dişli kürek. Nakada ağar bu yaba. Ot atarken kolum kopti. “Ne kadar ağır bu dişli kürek. Ot atarken kolum koptu.”

109. yalağuz: Yalnız. Yalağuz kaldim.

110. yane: Ne sandın. Bayağ da kuvvetlisin ha! Yane?

111. yehg: Yok, hayır. Ekmek aldun mi? Yehg.

112. yiribaş: Büyük kafalı. Ne yiribaşsın sen de.

113. yonga: Küçük odun parçası. Bi tene yonga getir de eşiğe koyalum.

114. zonga baş: Dik kafalı. Niye beni dinlemaysın zonga baş?

115. zutra: İşe yaramaz. Habu uşak da çok zutra.

Fiil

Aşağıda incelenen 17 kelime, kaynak kişiler ve şahsım tarafından tespit edilmiş ve isim bölümünde bahsedilen kaynaklarla karşılaştırılmıştır. Kelimeler, alfabetik olarak sıralanmıştır.

1. afkur-: Bağırmak. Ne afkuriysın?

2. ajlan-: Acıkmak. Karnum da bi ajlandu ki…

3. at-: Uydurmak, sallamak. Ataysın ha!

4. atlat-: Delirmek, çıldırmak. Atlatturma beni.

5. aykırılan-: Düşmek. Az daa da haburaya aykırılandum. “Az daha da buraya düşüyordum.”

6. çafula-: 1. Tırmalamak. Kedi çafuladi beni. 2. Eşelemek. Haburayı kedi gibi ne çafuladin?

7. çöpleş-: 1. Takılmak, dolanmak. Tikenler çöpleşti ayaklaruma. 2. Karışmak. Kafam çöpleşti.

8. dal-: 1. Saldırmak. Köpek dalay mi? 2. Vurmak. Bi dalarsam saa!

9. herslen-: Hırslanmak, sinirlenmek. Çok herslendim saa.

10. ikre et-: Tiksinmek. Vallahi ikre ettum senden.

11. kap-: 1. Dövmek. Az daa kapacaktım onu da zor kaçti. 2. Tutuşmak. Soba şimdi kaptı, ısınırsunuz şimdi.

12. kuyus et-: Bağırmak. Sen de ne kuyus ettun.

13. nara at-: Keskin bir şekilde kokmak. Habu abdestlik de kokudan nara atayi.

14. sebat et-: Sabretmek. Allah bi kapı açar sen sebat et.

15. söğüt-/söyüt-: Söndürmek. Lazım değil ise ışığı söğütün.

16. tulum çıkar-: 1. Hayvanın derisini yüzmek. Haydi! Bi ovaya habu dananın tulumunu çıkaralum da. 2. Açık ara farkla kazanmak. Ali, okeyde tulum çıkardı vallaha.

17. yit-: Kaybetmek. Aklumi yitiydım az daa.

Kelimelerin Karşılaştırılması

Bu bölümde bütün kelimeler, DLT ve Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü ile karşılaştırılmıştır. Ayrıca Akçakoca ağzında bulunan eskicil unsurlar tespit edilip bu kelimeler üzerinde çalışılmıştır. Kelimeler, alfabetik olarak sıralanmıştır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk ile Karşılaştırma

Bu bölümde bütün kelimeler, DLT ve Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü ile karşılaştırılmıştır. Ayrıca Akçakoca ağzında bulunan eskicil unsurlar tespit edilip bu kelimeler üzerinde çalışılmıştır. Kelimeler, alfabetik olarak sıralanmıştır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk ile Karşılaştırma

Bu bölümde bütün kelimeler, DLT ile karşılaştırılmıştır. Bunun sonucunda 132 kelimeden sadece 9’u DLT’de bulunmuştur.

1. at-: DLT’de de “atmak” hâliyle görünmektedir. Anlam olarak farklılık mevcuttur. “Kapmak, çalmak: (şafak için) sökmek; (şimşek için) çakmak” (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 562).

2. avla: Kelime DLT’de “awalamak” şeklinde geçmektedir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 564). Anlamına baktığımızda “(fitne çıktığı zaman) birinin etrafında toplanmak” şeklindedir. Bu kelime de “aw-” fiilinden gelmektedir. “Sarmak, etrafını çevirmek” anlamlarına gelmektedir. Avla kelimesi ile semantik açıdan uyumludur.

3. bulari: Kelime DLT’de “bular” şeklinde “bunlar” anlamında kullanılmaktadır (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 600).[1]

4. enük: Kelime, DLT’de de “enük” şeklinde, “aslan, sırtlan, kurt ve köpeğin yavrusu” anlamında geçmektedir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 639).

5. kap-: “Kapmak” şekli korunmuştur. “Kapmak, çalmak” (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 562).

6. kip: DLT’de “kįp” şeklinde “kalıp” anlamında geçmektedir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 721).

7. tiken: “Tiken: Diken” şeklinde geçmektedir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 879). Semantik bağ günümüzde de kendini korumuştur.

8. uşak: “Uşak: Küçük” şeklinde geçmektedir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 925). Günümüzde kullanılan hâli ile anlamsal bağı korumaktadır.

9. yit-: “Yit-: Kaybolmak, yitmek” şeklinde geçmektedir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 978). Kelime morfolojik ve semantik açıdan günümüzde korunmuştur.

Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü ile Karşılaştırma

Bu bölümde, 132 kelime Derleme Sözlüğü ile karşılaştırılmıştır. Derleme Sözlüğü’nde bulunmayan kelimeler bir grupta, Derleme Sözlüğü’nde bulunmakla birlikte Akçakoca ağzından derlenmeyen kelimeler bir grupta ve Derleme Sözlüğü’nde bulunmakla birlikte Akçakoca ağzında farklı anlamda kullanılan kelimeler bir grupta gösterilmiştir.

Derleme Sözlüğü’nde Bulunmayan Kelimeler. Sözlükte “amel, aramancık, bet, buculi, çağna, çönçi, çüncüli, etma aşı, ezrail, farfara, filoti, fındıklık, hasi, hayin, keçibaş, kırnap, koçara, kof, koliva, kormi, kot kafalı, kumuşi, kuşkuş, kuvvetli, lahmi ağız, laluk, longana, löşi muncur, marazlı, melengüççeği, motkomer, mumuli, nacak, nasi, nedersun, olari, ova, patoz, peşgir, pomporoz, rokopi, sepetbaş, simişka, şebgöz, tırmaç, turşu surat, vu, yane, yiribaş, zonga baş, zutra, ajlan-, ikre et-, nara at-, sebat et-, söğüt-, tulum çıkar-” kelimelerine rastlanmamıştır.

Derleme Sözlüğü’nde Bulunmakla Birlikte Akçakoca Ağzından Derlenmeyen Kelimeler. afkur-; aha, ander, aykırı, baa, bulari, çember, çıtılta, çiçili, çisenti, enni, farfatara, fişkan, gaybana, gelberi, habu, haçen, harçı, haşli, helbet, hohori, hopeçi, hovğ, iskembi, kafulluk, kaldirek, karamiş, kip, koma, kumuli, kutuni, külek, lahmi, maştaba, minci, mintan, muncur, ocak, paçi, piç, pontul, pustuk, ravravcı, sepken, simsim, soymuk, şepiti, şokali, tağra, tiken, tongara, ula, uşak, yaba, yalağuz, yehg.

Derleme Sözlüğü’nde Bulunmakla Birlikte Akçakoca Ağzında Farklı Anlamda Kullanılan Kelimeler.

1. aykırı: Yan. Derleme Sözlüğü’nde “aykırı” anlamının içinde verilen “aykırı yol” kelimesi, 1. Zirveye dolaşarak, yandan çıkan yol ( Muğlasın *Tavas-Düzce; Aziziye-Burdur.; Kalkan *Kaş- Antalya) 2. Kestirme yol (Cumalı-Kızık-Bursa.; Pirhasanlar *Elmalı-Antalya) olarak geçmektedir (DS/I, 2009, s. 423).

2. çırılta: Un, su, tuz ile yapılan ekmekvari yiyecek. Derleme Sözlüğü’nde “lokma tatlısı” anlamında verilmiştir. Kelime, Güneyce-Rize bölgesinde kullanılmaktadır (DS/II, 2009, s. 930).

3. çiçili: 1. Solucan 2. Zayıf, ince. Derleme Sözlüğü’nde sadece “solucan” anlamında kullanılmaktadır. Kelime Şimşirli, Güneyce, İkizdere-Rize bölgelerinde kullanılmaktadır (DS/II, 2009, s. 848).

4. koma: Topraktan veya kayadan duvar. Derleme Sözlüğü’nde 1. Küçük tümsek (Hamidiye, Gündoğdu *Çayeli-Rize) 2. Dik bayır (Limanköy *Çayeli-Rize) olarak gösterilmektedir (DS/IV, 2009, s. 2914).

5. lahmi: Sulu inek yemi. (Akçakoca ağzında ciddiyetsiz olan insanlar içinde kullanılmaktadır) Derleme Sözlüğü’nde 1. Güçsüz, bitkin (kimse) (Limanköy *Çayeli-Rize) 2. Kepek, tuz ve su karıştırarak yapılan hayvan yemi, yal (Rize) (DS/IV, 2009, s. 3060).

6. piç: 1. İşe yaramayan 2. Zamanı geçmiş 3. Fındık ağacının filizleri. Derleme Sözlüğü’nde sadece “piçlemek”, ağaç kökünden filiz vermek (*Maçka-Trabzon) olarak yer almıştır (DS/V, 2009, s. 3454).

Akçakoca Ağzında Tespit Edilen Eskicil Unsurlar ve Kelimeler

Bu bölümde tespit edilen eskicil unsurlar ve kelimeler, TDK’nin Güncel Türkçe Sözlüğü’nde yer alıp almama durumuna göre belirlenmiştir. Kelime incelemesinde yöntem şu şekilde olacaktır: İlk olarak eskicil unsurlar madde başı olarak gösterilip eskicil kelimelerin anlamları ve etimolojileri verilecek, sonra da DLT’deki kullanımları ile karşılaştırılarak kelimelerin art zamanlı ve eş zamanlı biçimleri verilmiş olacaktır.

** Söz başındaki /t/ foneminin /d/ ye dönmesi

tiken (STT: diken)

Kelimenin anlamı Güncel Türkçe Sözlük’te “ 1. Bazı bitkilerin dal, yaprak, meyve kabuğu vb. bölümlerinde ve bazı hayvanların derisinde bulunan sert, ucu sivri ve batıcı çıkıntılarından her biri. 2. Bu çıkıntıları çok olan bitki” şeklinde açıklanmıştır (URL-3). Nişanyan kelimeyi “Eski Türkçe tikgen ‘delen şey, diken’ sözcüğünden evrilmiştir. Bu kelime ET tik- ‘sivri bir şey sokmak, saplamak’ fiiline +(g)An ekinin eklenmesiyle türetilmiştir.” şeklinde açıklamıştır (URL-4). Clauson da kelimeye “diken” anlamını vererek Türkçenin tüm lehçelerinde yaşadığını söylemiştir. Kelimenin kökünün “tik-” olduğunu, aslında kural gereği /-kk-/ fonemini türeterek “tikken” şeklinde okunması gerektiğini söylemiştir. Tiken kelimesi, Uygur Türkçesinde tiken, Güney-Batı grubunda tiken Osmanlı Türkçesinde diken şeklinde kullanılmıştır (Clauson, 1972, s. 483). Kelime, Türkiye Türkçesinde de diken şeklinde kullanılmaktadır.

Kâşgarlı da tiken kelimesine “diken” anlamını vermiştir. Kelimenin tiken şeklindeki kullanımının yenilik yoluyla oluştuğunu, aslında kelimenin tikken şeklinde okunması gerektiğini söylemiştir. Kurala göre kef (ك) harfinin şeddesiyle denmektedir. Bu kelime, anlamı “bir şeyi delmek, dikmek” olan tikdi kelimesinden türetilmiştir. Aslında kelimedeki ilk kef, asli harftir; ikinci kef ise sıfat yaparken kullanılan kef harfidir. Sıfatlarda aslında olmayan bir kef harfi türetilmektedir. Örneğin, “er çömdi suwda” cümlesinden sıfat yapmak için suwka çömgen er “suda yüzen, dalan adam” şeklinde kef harfi türetilmektedir (Atalay/I, 2018, s. 400). Tiken kelimesi, DLT’ de ve Akçakoca ağzında aynı biçimde ve aynı anlamda kullanılmaktadır.

** /ng/ fonemi

bağa ve sağa (TT: bana, sana < OT: baŋa , saŋa < EAT: baŋa, saŋa < ET baŋa, saŋa < ben+ge, sen+ge)

Bugün ölçünlü Türkiye Türkçesinde sen ve ben kişi zamirlerinin yönelme hâli ile çekiminde söz konusu zamirler ünlü uyumu bakımından ince sıradan kalın sıraya geçerler. Burada sana ve bana kelimeleri söz kökünde bulunan ince /e/ vokalinin kalınlaşmasıyla oluşmuştur. Sen ve ben kelimelerine Eski Türkçe yönelme hâli eki olan /-gA/ ekinin eklenmesiyle oluşmuştur. Söz konusu zamirlerin tabanındaki /n/ ünsüzü ile yönelme hâli ekinin başındaki /g/ ünsüzünün birleşmesi ile genizsi damak ünsüzü /ŋ/ oluşmuştur. Gerek bu genizsi damak ünsüzü /ŋ/’nin kalınlaştırma etkisi gerekse benzer süreci (ona < oŋa < aŋa < *a+n+ġa) kalın sıradan geçirmiş olan üçüncü kişi zamiri olan ol’un benzeştirme etkisi ile ben ve sen kişi zamirleri, yönelme hâli çekiminde ince sıradan kalın sıraya geçmişlerdir. Bugün de geçerli olan bu değişimin kökenleri Eski Türkçe dönemine uzanmaktadır. Oğuz Türkçesinde Eski Anadolu Türkçesi dönemine bu şekilde geçen söz konusu zamirlerde yer alan genizsi damak /n/’si, İstanbul ağzına dayanan ölçünlü Türkiye Türkçesinde genizsi diş eti /n/’ye evrilirken Türkiye Türkçesine ait birçok ağız bölgesinde /n/ yanında, /g/, /ğ/, /y/ ünsüzlerine evrilmiştir ki (Çağatay, 1954, s. 15-30; Coşar, 2015, s. 247) Akçakoca ağzında da sağa ve bağa şeklinde karşımıza çıkmaktadırlar.

yalağuz (STT: yalnız)

Bölgemiz ağzında genizsi damak ünsüzü /ŋ/ foneminin /ğ/ yönünde çözülmesine bir diğer örnek de yalağuz kelimesidir. Eskicil biçimine de daha yakın olan bu kullanımıyla Akçakoca ağzında yaşamaya devam etmektedir.

Kelimenin anlamı Güncel Türkçe Sözlük’te şu şekilde açıklanmıştır: “1. Tek başına. 2. Yanında başkaları olmayarak. 3. Sadece. 4. bağlaç Ama. 5. isim, ruh bilimi Toplumsal ilişkilerden yoksun veya yoksun bırakılan kişi” (URL-3). Nişanyan, Eski Türkçe yalıŋuz veya yalŋus “yalnız, tek başına” kelimelerinin aynı anlamda olan yalıŋ kelimesinden türetildiğini söylemiştir. Kelimelerdeki +uz veya +us yapım eklerinin işlevleri belli değildir ve başka bir örneği bulunmamaktadır. Talat Tekin konuyla ilgili yalıŋ öz “sadece kendi” anlamında olan birleşik ad üzerinde durmaktadır (URL-5). Clauson da kelimeyi yalŋus şeklinde alarak “yalnız, yalnızca” anlamlarını vermiştir. 11. yüzyıla kadar /-s/ li şekilleriyle kullanılan kelime, daha sonra yerini /-z/li şekle bırakmıştır. Türkçenin tüm lehçelerinde yaşayan bir kelimedir (Clauson, 1972, s. 930).

Kâşgarlı, kelimeyi yalnğus şeklinde göstererek “yalnız, kimsesiz” anlamlarını vermiştir. Ayrıca suk yalnğus er “kendisine yardım eden bir kimsesi ve arkadaşı bulunmayan, yapyalnız adam” örneğini vermiştir (Atalay/I, IV, 2018, s. 333, 736). Kelimenin Akçakoca ağzındaki kullanımıyla DLT’deki kullanımı aynı şekildedir. Semantik bağ günümüzde de korunmuştur.

** /k/< /h/ değişimi

haçen< haçan< ḳaçan

Eski Türkçede ḳaçan şeklinde bulunan kelime, Oğuz Türkçesinde daha Eski Anadolu Türkçesi döneminde, ḳaçan biçimi yanında haçan şekline dönüşmüştür. Bir soru kelimesi olan haçan, DLT’de ve Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde “ne zaman, ne zaman ki, her ne zaman, nasıl, ne suretle” anlamlarıyla zaman zarfı olarak kullanılmıştır. Bugün Türkiye Türkçesi ağızlarının Karadeniz ve Rumeli sahalarında haçan, haçen, açan vb. değişkeleriyle ama aşağı yukarı aynı anlamda kullanılmaya devam edilmektedir.

Kelime, Güncel Türkçe Sözlük’te bulunmamaktadır. Nişanyan kelimeyi kaçan şeklinde vererek “ne zaman, nasıl” şeklinde anlamlandırmıştır. Bu kelime Eski Türkçe soru sıfatı olan kaç sözcüğüne +(I)n ekinin getirilmesiyle türetilmiştir (URL-6). Eski Türkçe soru sıfatı olan kaç “nasıl, ne kadar” kelimesi de Eski Türkçe kaŋu “ne, hangi” fiili ile kökteştir (URL-7).

Kelime, DLT’de de kaçan “ne vakit, vaktaki, ne zaman” şeklindedir. Kâşgarlı, kelimenin kaçan geldinğ “ne vakit geldin”, kaçan barsa sen “gitmiş olsaydın, gitseydin” şeklinde örnek kullanımlarını göstermiştir. Kelimenin bazen “vakit, zaman” anlamlarında kullanıldığını bazen de vakitleme edatı olarak kullanıldığını söylemiştir (Atalay/I, IV, 2018, s. 403, 244). Kelimenin Akçakoca ağzındaki kullanımıyla DLT’deki, yani Karahanlı Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerindeki kullanımı arasında kısmen fonetik ama daha çok semantik bağı eskicil bir özellik olarak hâlâ devam etmektedir.

** Düzlük yuvarlaklık uyumunun bozulması

Söz varlığını derlediğimiz Akçakoca ağzı, eskicil söz varlığı yanında birtakım eklerin Eski Anadolu Türkçesinin karakteristik bir fonetik özelliği olan eklerdeki yuvarlaklaşmayı sürdürme bakımından da ilgi çekicidir. Nitekim aşağıdaki örneklerdeki yuvarlaklaşma, eskicil bir özellik olarak Akçakoca ağzında varlığını sürdürmektedir. Elbette Eski Anadolu Türkçesinde olduğu gibi, bu özelliğin devam etmesi sebebiyle Akçakoca ağzında da düzlük-yuvarlaklık uyumunun olmadığını veya zayıf olduğunu söylemek mümkündür.

evim< evum

sevdalık< sevdaluk

etmişsin< etmişsun vb.

Akçakoca ağzında genellikle yuvarlaklaşma mevcuttur. Bu durum da düzlük-yuvarlaklık uyumuna uymayan kelimelerin bulunmasına sebep olmaktadır.

Sonuç

132 kelimenin DLT ile karşılaştırılmasının sonucunda 132 kelimeden sadece 9’u DLT’de bulunmuştur. Tespit edilen 9 kelime şunlardır: at-, kap-, yit-; avla, bulari, enük, kip, tiken, uşak.

Kelimelerin Derleme Sözlüğü’yle karşılaştırılmasının sonucunda 132 kelimeden 57’sinin sözlükte bulunmadığı tespit edilmiştir. Sözlükte bulunmayan kelimeler şunlardır: ajlan-, ikre et-, nara at-, sebat et-, söğüt-, tulum çıkar-; amel, aramancık, bet, buculi, çağna, çönçi, çüncüli, etma aşı, ezrail, farfara, filoti, fındıklık, hasi, hayin, keçibaş, kırnap, koçara, kof, koliva, kormi, kot kafalı, kumuşi, kuşkuş, kuvvetli, lahmi ağız, laluk, longana, löşi muncur, marazlı, melengüççeği, motkomer, mumuli, nacak, nasi, nedersun, olari, ova, patoz, peşgir, pomporoz, rokopi, sepetbaş, simişka, şebgöz, tırmaç, turşu surat, vu, yane, yiribaş, zonga baş, zutra.

Derleme Sözlüğü’nde bulunmakla birlikte Akçakoca ağzından derlenmeyen kelimeler şunlardır: aha, ander, aykırı, baa, bulari, çember, çıtılta, çiçili, çisenti, enni, farfatara, fişkan, gaybana, gelberi, habu, haçen, harçı, haşli, helbet, hohori, hopeçi, hovğ, iskembi, kafulluk, kaldirek, karamiş, kip, koma, kumuli, kutuni, külek, lahmi, maştaba, minci, mintan, muncur, ocak, paçi, piç, pontul, pustuk, ravravcı, sepken, simsim, soymuk, şepiti, şokali, tağra, tiken, tongara, ula, uşak, yaba, yalağuz, yehg.

Derleme Sözlüğü’nde bulunmakla birlikte Akçakoca ağzında farklı anlamda kullanılan kelimeler şunlardır: aykırı, çırılta, çiçili, koma, lahmi, piç.

Çalışmanın neticesinde Akçakoca ağzında bazı kelimelerde eskicil unsurlar tespit edilmiştir. Söz varlığı ve fonetik düzlemde karşımıza çıkan bu unsurlar yukarıda verilmiştir.

Bölgeden derlenen kelimelerin DLT ve Derleme Sözlüğü’yle karşılaştırılmasının sonucunda, enük, kap-, kip, tiken, uşak, yit- kelimelerinin biçim ve anlamca Eski Türkçe özelliklerini koruduğu, yani eskicil yaşadığı tespit edilmiştir.

Bu çalışmanın sonunda varılan netice, 132 kelime içerisinden 50’sinin sözlüklerde geçmediği ve bu çalışmayla birlikte 50 yeni kelimenin Akçakoca ağzından derlendiğidir. Karşılaştırılan sözlüklerde geçmeyen kelimeler de şunlardır: ajlan-, ikre et-, nara at-, sebat et-, söğüt-, tulum çıkar-; amel, aramancık, bet, buculi, çağna, çönçi, çüncüli, etma aşı, ezrail, farfara, filoti, fındıklık, hasi, keçibaş, kırnap, koçara, kof, koliva, kormi, kot kafalı, kumuşi, kuşkuş, lahmi ağız, laluk, longana, löşi muncur, melengüççeği, motkomer, mumuli, ova, patoz, peşgir, pomporoz, rokopi, sepetbaş, simişka, şebgöz, tırmaç, turşu surat, vu, yane, yiribaş, zonga baş, zutra.

Kısaltmalar

DLT: Dîvânu Lugât-it-Türk

DS: Derleme Sözlüğü

OT: Orta Türkçe

STT: Standart Türkiye Türkçesi

Kaynakça

Akar, A. (2005). Türk dili tarihi (Dönem-eser-bibliyografya). Ötüken.

Atalay, B. (2018). Divanü Lûgat-it Türk/I-II-III. Türk Dil Kurumu.

Clauson, S. G. (1972). An etymological dictionary of pre-thirteenth-century Turkish. Oxford Universtiy Press.

Coşar, A. M. (2015). Bir kimlik işaretleyicisi olarak dil ve Trabzon ağızlarında arkaik hususiyetler. Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 1(1), 241-253. https://dergipark.org.tr/tr/pub/karen/issue/17526/183262

Çağatay, S. (1954). Türkçede ñ~ġ sesine dair. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten, 2, 15-30. https://dergipark.org.tr/tr/pub/belleten/issue/34055/376853

Ercilasun, A. B. ve Akkoyunlu, Z. (2018). Dîvânu Lugâti’t-Türk: Giriş-metinçeviri-notlar-dizin. Türk Dil Kurumu.

Erşahin, E. (2021). Akçakoca ilçesinde 2019 yılında yaşanan sel felaketinin sürdürülebilir turizm açısından değerlendirilmesi (Tez No. 680201) [Yüksek Lisans Tezi, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü]. Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi.

Kalıncı, S. (2010). Akçakoca’nın tarihi, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı (Tez No. 249102) [Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü]. Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi.

Sağol Yüksekkaya, G. ve Argunşah, M. (2017). Tarihî Türk lehçeleri, KarahanlıcaHarezmce-Kıpçakça dersler. Kesit Yayınları.

Türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü I. (2009). Türk Dil Kurumu Yayınları.

Türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü II. (2009). Türk Dil Kurumu Yayınları.

Türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü III. (2009). Türk Dil Kurumu.

Türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü IV. (2009). Türk Dil Kurumu.

Türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü V. (2009). Türk Dil Kurumu.

URL-1, 16 Aralık 2018’de http://www.akcakoca.bel.tr/akcakoca/tarihce/ adresinden edinilmiştir.

URL-2, 16 Aralık 2018’de http://www.oncurtv.com/haber/amp/78933 adresinden edinilmiştir.

URL-3, 10 Mayıs 2023’te https://sozluk.gov.tr/ adresinden edinilmiştir.

URL-4, 11 Mayıs 2023’te https://www.nisanyansozluk.com/kelime/diken adresinden edinilmiştir.

URL-5, 11 Mayıs 2023’te https://www.nisanyansozluk.com/kelime/yaln%- C4%B1z adresinden edinilmiştir.

URL-6, 11 Mayıs 2023’te https://www.nisanyansozluk.com/kelime/ha%C3%A7an adresinden edinilmiştir.

URL-7, 11 Mayıs 2023’te https://www.nisanyansozluk.com/kelime/ka%C3%A7 adresinden edinilmiştir.

Kaynak Şahıslar

Emine Şengül, 1964, Düzce/Akçakoca/Kalkın, ilkokul mezunu.

Hatice Delihasanoğlu, 1948, Düzce/Akçakoca/Kalkın, okuma yazma biliyor.

Hülya Sakalsız, 1965, Düzce/Akçakoca/Kalkın, ilkokul mezunu.

İbrahim Delihasanoğlu, 1968, Düzce/Akçakoca/Kalkın, ortaokul mezunu.

İsmail Delihasanoğlu, 1940, Düzce/Akçakoca/Kalkın, okuma yazma biliyor.

Kezban Delihasanoğlu,1975, Düzce/Akçakoca/Kalkın, ilkokul mezunu.

Remziye Günal, 1971, Düzce/Merkez/Dereli Tütüncü, ilkokul mezunu.

Seyhan Delihasanoğlu, 1973, Düzce/Akçakoca/Kalkın, ilkokul mezunu.

Makalenin Künyesi: Delihasanoğlu Çiftci, E. (2024). Akçakoca ağzındaki bazı kelimelerin derlenmesi ve semantik olarak incelenmesi. Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 58, 115-134.

Etik Komite Onayı

Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur.

Çıkar Çatışması

Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Finansman

Araştırma için herhangi bir mali destek alınmadı.

Kaynaklar

  1. İşaret zamiri ve sıfatı olarak kullanılan “bu”nun çokluk eki almış belirtme hâli olarak kullanılmış bu biçimi, Eski Anadolu Türkçesi için de geçerlidir.