Giriş
İnsanoğlu, dil aracılığı ile çevresindeki tüm kavramları işaretlemekte ve onları kendi zihninde somutlaştırmaktadır. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde verilen anlama göre ad “1. Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim; 2. Herkesçe tanınmış veya işitilmiş olma durumu, ün, nam, şöhret; 3. Anılacak değer, önem” şeklindedir (1998: 19). Adlar, kendi başlarına var olabilen ve dolayısıyla, sözlükte yer alan bilgilerin adlarıdır (Karaağaç, 2013: 31). Gündelik hayatın, dilin ve iletişimin bir parçası olan adlarla ilgili dil incelemelerinin zamanla ilerlemesiyle ayrı bir bilim sahası doğmuştur.
Ad bilimi Sakaoğlu’na göre “canlıların, nesnelerin ve kavramların, kısacası çevremizde gördüğümüz ve algıladığımız her şeyin adıyla ilgilenen bilimdir” (2001: 9). Ad biliminin alt dallarından biri olan kişi adları (anthroponym), insanlara verilen adlarla ilgilenen bir alandır.
Adlandırma; toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılıklar göstermektedir. Ad vermede başlıca dinsel adlar, önemli şahısların adları, anlatılarda geçen adlar, coğrafya adları, tarihî adlar, kavim adları ve diğer nedenler etkili olmaktadır (Aksan, 2015: 116-118).
Eski Türkçede kişi adları üzerine Sümer (1999), Şirin User (2010, 2016) gibi isimlerin çalışmaları oldukça önemlidir. Gülensoy ve Küçüker’in (2015) çalışması, eski Türk ve Moğol kişi adlarını incelemesi nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. Eserde yabancı kaynaklardan eski Türk yazıtlarına ve daha birçok kaynağa başvurularak ciddi bir eser oluşturulmuştur. Kişi adları özelinde daha eski olan Sümer’in çalışması toplu bir değerlendirme olması nedeniyle kıymetlidir. Bu çalışmaların yanı sıra parça parça birçok çalışma da mevcuttur.
Eski Türklere ait yazıtların sayısı gün geçtikçe artsa da metinsel açıdan büyük bir külliyat mevcut değildir. Kağan ve kumandanlara ait birkaç yazıt dışında kalan; Yenisey, Dağlık Altay, Kırgızistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde bulunan yazıtların neredeyse tamamı kısa metinlerden oluşmaktadır. Mevcut yazıtların önemli bir kısmında kişi adlarına fazlaca rastlanması, bu çalışmaya kaynaklık etmiştir. Kişi adlarına verilen önemin arkasındaki temel nedeni çözmek için şu sorulardan yararlanılmıştır: “Köktürk harfli yazıtlarda geçen kişi adları ne anlatmaktadır? Ayrıca bu metinlerde, bu kadar sık isme rastlanması ile Kutadgu Bilig (KB) ve Atebetü’l Hakayık’ta (AH) adın önemi ile ilgili ifadeler arasında bir paralellik var mıdır?” şeklindedir.
Buradan hareketle amaç, bu yazıtlarda geçen kişi adlarını bir arada ele almak ve bunların anlamını ortaya çıkarmaktır. Ayrıca araştırıcılar için kişi adlarını yazıtlara göre bir arada sunarak gelecek çalışmalara kolaylık sağlamaktır. Karahanlı dönemi eserlerinde ise aradaki tarihî farka, dinî ve kültürel değişimlere rağmen isme bakış açısıyla ilgili paralel düşünceleri ortaya koymaktır. Dîvânu Lugâti’t Türk’te (DLT) geçen Türkçe isimler, KB ve AH’de geçen ad ile ilgili ifadeler üzerinde durulmuştur.
Eski Türklere ait yazıtlar taranmış, kişi adı geçen metinler saptanmış ve kişi adlarının bir listesi sunulmuştur. Ancak metinlerin çoğunda kişi adlarının unvanlarla verilmesi ve kimi zamanlar da kısa metinlerden oluşan yazıtlarda kişi adları ile unvanların ayrımının güç olması nedeniyle unvanlar da listeye dâhil edilmiştir. Daha sonra bu yazıtların anlamları tespit edilmeye çalışılmış ve KB, AH gibi eserlerde geçen ad kavramıyla ilgili ifadelerle değerlendirilmiştir.
1. Köktürk Harfli Yazıtlarda Görülen Kişi Adları
Toplumlar tarihî seyirleri esnasında birçok etkene maruz kalarak kültürel ögelerini oluşturmuştur. Güvenç’e göre “her kültürün, bilinçli ya da bilinçsiz, bir amacı, bir yönü vardır ve uygarlığın ereği, doğanın sırlarını bularak, doğanın güçleriyle onun zenginliklerini kullanmak gibi görünüyor” (1979: 101). Yerleşik bir düzene sahip olmayan, bozkırların konargöçerlerinden olan Türklerin kurumsallaşmaları ve kökleşmeleri oldukça zordu. Bu durum bölgesel olarak güçlü boyları ve kavimleri meydana getirmiştir. Yerleşik bir güç olan Çin’in yok edilemeyen bir güç olmasının ardında yatan neden de budur. Çin tahtını ele geçiren Türki kavimler asimile olmuş ve Çin ile bütünleşmiştir.
Bozkırlardaki hareketli hayata göre yerleşik ve sistemli bir güç olan Çin, kendi etki alanının dışında, kalıcı bir varlık gösterememiş ve bölgedeki halklar da uzun soluklu bir devlet ortaya koyamamıştır.[1] Ancak ortaya çıkan kısa soluklu kağanlıklar, önemli bir kültürün ürünü olarak kendi etki alanını zorlayarak, zaman zaman aşarak arkasında önemli bir iz bırakmıştır. Birçok kültüre etki etmiş, birçok kültürden de etkilenmiştir. Doğal, siyasal, coğrafi vb. birçok engele rağmen hayatta kalmayı ve bir iz bırakmayı başaran bozkır kültürü incelenmeyi gerektirmektedir.
Bozkırın kültürünün bir parçası olan Eski Türklerin doğrudan kendi ellerinden çıkan en önemli kalıntı, çeşitli nesneler üzerindeki yazıtlardır. Bu yazıtlarda dikkat çeken hususlardan biri ise ait oldukları veya adandıkları kişilerin adlarını taşımalarıdır.
“Toplumsal kimliği gösteren araçlar olarak isimler genelde tarihsel ve kültürel özgüllüğü simgeleyen kolektif bir hafızadan süzülüp gelmeleri nedeniyle, bir anlamda toplumsal dünyaya ve kimliğe referans olurlar” (Çelik, 2007: 6). Manevi bir varlığa inanan Eski Türklerin metinlerinde “öldü” sözü yerine “uça bardı” tabirine rastlanmaktadır; bununla birlikte insanoğlunun adının da bir manevi tarafı mevcuttur (Orkun, 1943: 5). Bir kişinin adı söylendiğinde insan zihninde bir varlık canlanmaktadır. İsmin, sahibinin varlığı üzerinde büyük bir tesiri vardır. Birisinin adını bilirseniz onun maneviyatını çağırabilir ve o şahsın üzerinde manevi bir hâkimiyet kurabilirsiniz (Orkun, 1954: 119).
Eski Türklerden bugüne kalan ve onların kolektif bilincinin bir tezahürü olan Köktürk harfli yazıtlar, onlarla ilgili birçok açıdan okuma yapılmasına imkân vermektedir. Kişi adları, yapılabilecek okumalardan sadece birisidir. Kavramları sözcüklerle somutlaştıran ve onlara birer isim veren insanlık, kendisine de bir isim almayı uygun görmüştür. Bu isim bizzat bireyle ilişkili olduğu için dikkat çekici adlandırmalardan biridir. Useev’in kaydettiğine göre “Türk toplumunun, onun içinde de Eski Türk toplumunun kolektivizm ilkesine dayandığı görüşü mevcuttur. Ancak Öz-Togdı kişi adından öğrendiğimiz gibi bireysellik de görülmektedir” (2015: 35).
1.1. Moğolistan’daki Köktürk Harfli Yazıtlarda Geçen Kişi Adları
Yazıtlar için okumaları esas alınan kaynaklar şu şekildedir: Alyılmaz (2005, 2021), Aydın (2018, 2019a), Battulga (2020), Mert (2009, 2015), Şirin (2016), Şirin User (2010), Tekin (1994, 2014), Useev (2018, 2020, 2021).
Moğolistan’da 80 adet yazıtta geçen kişi adı listelenmiştir. Bu listeye göre Moğolistan bölgesindeki yazıtlarda 225 adet isim yer almaktadır. Bu isimlerin neredeyse tamamı rütbe sahibi, üst derecede insanlara aittir. Yazıtlarda sadece beş yerde kadınlarla ilgili adlandırmalara rastlanmıştır. Bahsi geçen kadınlar ise yine mevki sahibi kişilerdir.
Bölgede yazıt sayısının çok üzerinde isme rastlanmıştır. Bu isimlerin çoğunun da unvanlarla verildiği dikkate alındığında sadece isimlerden bölgedeki siyasi yapılanma açıkça görülmektedir. Ayrıca yazıtların çoğunun da eğitim seviyesi yüksek kişiler tarafından oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
1.2. Yenisey’deki Köktürk Harfli Yazıtlarda Geçen Kişi Adları
Yazıtlar için okumaları esas alınan kaynaklar şu şekildedir: Aydın (2015, 2019b), Şirin (2016), Şirin User (2010), Useev (2011). Yenisey’deki 91 adet yazıtta 135 adlandırma ile kişilerin varlığı işaretlenmiştir. Buradaki isimlerin çoğu da erkeklere aittir. Yalnızca bir adet kadın adına rastlanmıştır. İsimlerin çoğu “apa, beg, çor ve tarkan” gibi unvanlarla verilmiştir. Moğolistan’daki 225 adlandırmanın ardından ikinci en fazla isme bu bölgede rastlanmaktadır. İsim sayısı azalsa da yazıtlara oranla yine fazla isimle karşılaşılmıştır. Birçok yazıtta unvanla karşılaşılması bölgedeki idari ve özellikle askerî yapılanmaya işaret etmektedir. Zira özellikle “alp, külüg, tutuk, çor” gibi unvanlar askerin mevcudiyetini desteklemektedir.
1.3. Dağlık Altay’daki Köktürk Harfli Yazıtlarda Geçen Kişi Adları
Yazıtlar için okumaları esas alınan kaynaklar şu şekildedir: Konkobayev vd. 2015. Dağlık Altay’da 30 yazıtta toplamda 34 kişi adlandırması görülmüştür. “beg, apa, çor” gibi unvanlara bu bölgede de rastlanmıştır. Bölgede yüzün üzerinde yazıt mevcuttur. Ancak bu yazıtlar kısa metinlerden oluşmaktadır. Yazıt sayısına oranla kişi adları azdır. Ayrıca yer verilen isimlerdeki unvan hitapları Moğolistan ve Yenisey’de bulunanlara göre azdır. Yazıt sayısına göre bu kadar az isim içeren tek bölge Dağlık Altay’dır.
1.4. Kırgızistan’daki Köktürk Harfli Yazıtlarda Geçen Kişi Adları
Yazıtlar için okumaları esas alınan kaynaklar şu şekildedir: Alimov, 2013. Kırgızistan Cumhuriyeti içerisindeki 31 yazıtta 45 adet kişi adına rastlanmıştır. Bu adlandırmaların tamamı erkeklere aittir. “İpik” adı belirsizdir. “Sarıg” sözcüğü ise erkek adı olarak kabul edilmiştir. Unvan içeren isimlere de rastlanmaktadır. Bölgedeki yazıt sayısına göre Kırgızistan’da Dağlık Altay’a göre daha fazla isim görülmektedir. Ancak Koçkor’daki on yerde geçen “Adınç” adı aynı kişiye aittir. Bölgede unvan içeren isimlerde bir azalma göze çarpmaktadır. Bu durum da dikkate değerdir.
1.5. Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Köktürk Harfli Yazıtlarda Geçen Kişi Adları
Yazıtlar için okumaları esas alınan kaynaklar şu şekildedir: Alyılmaz, 2015. Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki 10 yazıtta 14 kişi adlandırması görülmüştür. Yazıtların çoğunda geçen isimler unvan ifadeleri de içermektedir. Bölge yine yazıt sayısının üzerinde kişi adına sahiptir. Bir adet kadın adına rastlanmış, çoğunluk yine erkek adlarından oluşmuştur. Bu bölgede “beg, çor, tigin, kunçuy” gibi unvanlar görülmüştür.
2. Adların Önemi Üzerine
Uygurların yıkılması, Kırgızların ise bozkırlarda birlik tesis edememesi neticesinde Türk boylarının birbirinden ayrı gelişen tarihî seyirleri gözlenmektedir. 10. yüzyıl İslam’ın Türk dünyasında yayıldığı esas zamandır (Golden, 2020: 224). İslam’ın kabulüyle farklı bir kültür çevresine giren Türklerden geriye Dîvânu Lugâti’t Türk (1074), Kutadgu Bilig (1069- 1070), ilk Kur’an tercümeleri, Atebetü’l Hakayık, hukuk belgeleri ve Ahmed Yesevi ile izleyicilerinin şiirleri kalmıştır (Ercilasun, 2015: 293).
Kırgızların isyanıyla başlayan Türk dünyasındaki yeni süreç dinsel, kültürel, siyasal vb. birçok alanda değişime yol açmıştır. Bu durumdan tarihî Türk dil ve lehçeleri de payına düşeni almıştır. İslam’ın kabulüyle Türk dili üzerinde Arap ve Fars dillerinin etkisi artmış, bu etki zamana ve etkileşim oranına göre farklılık göstermiştir. Karahanlı eserleri, İslami çevrede yazılan eserler olmalarına rağmen Eski Türklerin kültürünün izlerine sahiptir. Bu eserlerde görülen kimi unvan ve kişi adları da bu kültürün birer taşıyıcısıdır.
Bu anlamda isimler üzerinden sosyo-kültürel değişimler, düşünceler, eğilimler, tutumlar ve grup kimliklerini okumak mümkündür (Çelik, 2007: 6). Eski Yakutlarda küçüklüğünde verilen ad gerçek ad sayılmaz ve kişinin gerçek bir ada kavuşması için yay çekip ok atması beklenirdi (İnan, 2020: 176). Aynı zamanda Dede Korkut ve Anadolu masallarında da gözlenen bir yaşlının, aksakalın ad vermesi âdeti mevcuttur (Ögel, 2020: 17). Onlar, zamanla elde ettikleri bu adlara değer vermişler ve onları artlarında bırakmak istemişlerdir. Birer kazanç olan adları onlardan sonra bengü, yalım ve kutsal kayalarda, taşlarda kalmış ve onların arzuladığı üzere Tanrı’nın takdirinde[2] bulunan zaman, bu kişilerin adlarını bugüne ulaştırmıştır. İsimlerin yazıldığı yazıtların kimileri epitafik, kimileri ziyaret, kimileri aidiyet içerikli yazıtlardır. Bunlar arasında Tunyukuk, Köl Tigin ve Bilge Kağan gibi çok boyutlu yazıtlar da mevcuttur.
Üzerinde tarih kaydı mevcut en eski yazıtlarla[3] arasında yaklaşık üç asırlık bir fark bulunan DLT’te görülen kimi kişi adları ve unvanlar yukarıda sıralanan yazıtlarda geçen Eski Türkçe dönemine ait adlarla paralellik arz etmektedir: Alp Apa (Ercilasun vd., 2020: 438), Alp Er Toŋa (Ercilasun vd., 2020: 19), Toŋa Alp Er (Ercilasun vd., 2020: 409), Bekeç[4] Arslan (Ercilasun vd., 2020: 330), Arslan Tigin (Ercilasun vd., 2020: 197), Bilge Beg (Ercilasun vd., 2020: 185), Böke Budraç (Ercilasun vd., 2020: 446), Köl İrkin (Ercilasun vd., 2020: 53), Bugra (Ercilasun vd., 2020: 443), Çaŋşı (Ercilasun vd., 2020: 502), Çuçu (Ercilasun vd., 2020: 450), Inal Öz (Ercilasun vd., 2020: 155), Inanç Beg (Ercilasun vd., 2020: 67, 100, 533), Kutlug (Ercilasun vd., 2020:140, 203), Kutlug Tigin (Ercilasun vd., 2020: 178), Küç Tigin (Ercilasun vd., 2020: 178), Öge (Ercilasun vd., 2020: 5, 22, 44, 135, 152), Tarkhan (Ercilasun vd., 2020: 189), Terken (Ercilasun vd., 2020: 161, 191, 293), Tutuk (Ercilasun vd., 2020: 163), Türk (Ercilasun vd., 2020: 151, 317). Bu benzerliklerin farklı dönemlerde de devam ettiği görülmektedir. Harezmşah ve Oğuz adları arasında da önemli paralellikler mevcuttur. Bu durum, kültürün devamlılığı açısından mühimdir (Sümer, 1999).
Bütün bu kültürel devamlılık ile evrimsel süreç içerisinde dil geliştiren insanoğlu, çevresindeki nesneleri anlamaya çalışmış ve onlara birer ad vermiştir. Çevresini tanıyan ve çevresindeki nesneleri adlandıran kişilerce zamanla elde edilen ve kutsal olarak görülen, törenlerle verilen kişi adlarının değerli olması tabiidir. Kişiler kendilerinin ölümünden sonra artlarında isimlerini ve unvanlarını bırakmışlardır. Kişilerin adları ile unvanları arasında bir ayrım yapmak güçtür. Örneğin Er at (kahramanlık adı), bir çeşit unvan niteliği taşımaktadır.
Orkun’a göre ölülerin adlarını asla zikretmemek gerektir. Bundan dolayıdır ki Eski Türk kitabelerinde müteveffanın adı değil unvanı yazılmıştır (Orkun, 1954: 120). Bunun içindir ki bazen Çin tarihinin yazdığı bir Türk hükümdarının ismi ile yazıtlarda kaydedilen isim arasında ayrılık vardır, Türk yazıtlarının “Elteriş” diye kaydettiği ismi Çin tarihleri “Kutlug” yazıyor (Orkun, 1943: 5).[5] Bu durum, insanlara farklı dönemlerde verilen adlarla ilgilidir. Yazıtlarda çoğunlukla er at denilen kahramanlık adları kaydedilmiştir. Kimi yazıtlarda kimilerinin adlarıyla birlikte kahramanlıkları da anlatılmıştır. İlteriş adı Kutlug’un tahta çıktıktan sonra aldığı kraliyet adıdır. Bir çeşit unvandır. Devlet kuran bir kişinin kazanımı olan adlarıyla anılması bir çeşit korkudan ziyade saygı tezahürüdür.
Adlar, insanların varlıklarının somutlaştırılmasını sağlayan bir çeşit nişanedir. Bu düşüncenin bir tezahürü KB ve AH’de geçen bazı ifadelerde göze çarpmaktadır. Bu ifadeler aşağıda tablolarla gösterilmiş ve devamında değerlendirilmiştir:
Yukarıda tespit edilen örneklerde Yusuf Has Hacib’e göre atadan geriye insanoğlunun adı kalmaktadır; kişiye düşen, kendisine kalan bu adı tutmak ve yüceltmektir. İnsan her şeyden önce insan kılınmış, ona bu ad verilmiştir. Bu ada uygun davranmalıdır. Kişinin kendi mevcudiyetinden geriye bırakabileceği yegâne şey ise kendi adıdır. Eğer kişi ölümünden sonra da varlığını muhafaza etmek istiyorsa bu durumu anlamalı ve iyi bir ada sahip olmalıdır. Çünkü geride sadece ömrü boyunca taşıdığı ad kalacaktır.
Kişi bey de olsa kul da olsa ölüm her ikisini de alacaktır. Kişinin konumu fark etmeksizin önemli olan iyi bir ad sahibi olmaktır. Kut gelir ve kişinin adı ünlenir. Ancak insan kuta (talihe) aldanmamalıdır. Zira kut, dönek ve geçicidir. Bu nedenle insan öleceğini bilerek yaşamalı ve geride bırakacağı mirası, yani varlığının nişanesi olan adını iyilik üzere bina etmelidir. İyi, cömert, vefakâr, erdemli olmalı ki adı da iyi diye bilinsin. Kişi zorluklar çekse dahi pişmanlık duymamalıdır. İşler yoluna girecektir ve onlar iyi adlarını muhafaza etmiş olacaklardır.
Adı yüceltmenin en önemli yollarından biri bilgidir. Beyler adlarını bilgiyle yükseltmişlerdir. Bu nedenle hükümdarlara bilge ve bögü gibi sıfatlar verilmiştir. Yusuf Has Hacib, iyi biri olmayı iyi bir ad sahibi olmakla ilişkilendirmiş ve iyi bir karakterin gerektirdiği her şeyi de iyi bir ad için gerekli görmüştür. Öyle ki adlar birer ruh gibidir. Ölümlü insanlar yaşlanırken onların adları yaşlanmaz. Eğer yaşlanırsa da daha sağlam bir yer edinir. Çevresi, eşi dostu olan kişinin de adı büyüktür. Bu anlayış organizasyonlu olmaya işaret etmektedir. Kişinin bilinirliği, içinde bulunduğu topluluk ve toplumla ilişkilidir.
Kişinin adı onun kılınçları (amelleri) ile doğru orantılıdır. İyi bir ad sahibi olmak iyi bir insan olmayı gerektirdiği için kişi aynı zamanda ahirette de huzur bulacaktır. Kişinin ardından düzenlenen yoğ aşı da ad ve san sahibi kişiler tarafından düzenlenmektedir.
Kişilerin sahip oldukları adlar onları yansıtmaktadır:
Kelir men barır men yorır men burun
Ajunuġ kezer men manga yoḳ orun
Bu ma’ni üçün atım ay toldı tip
Atadı biliglig sözin yinçke yip[8]
Buna göre Ay-Toldı adını kişiliğinin benzetildiği aydan almaktadır. Onların aldıkları unvanlar onlara belli bir görev ve ödev yüklemektedir. Erdemlilik, cömertlik, vefakârlık, adalet vb. temalar üzere hükümdarlar iyi bir ad ve şöhret sahibi olmalıdır ki halk içerisinde huzuru tesis edebilsin. Adı iyi olarak bilinen hükümdarlar tüm dünyaya şanlarını ulaştırır ve ölümsüzlüğe kavuşurlar. Ayrıca bazı ifadeler yazıtlarla düşünsel bağın henüz kopmadığına işaret etmektedir:
“Ölümke toġar bu toġuġlı kişi
Atın iz ḳoḍur bu ölüglü kişi
Tutamça tiriglig tüker alḳınur
İsiz eḍgü erse kör atı ḳalur”[9]
Bu ifadeler, Köl Tigin Yazıtı’nda görülen kişi oglı k ͡oop ölgeli törimiş[10] şeklindeki ifadelerle koşuttur. Zaman, Tanrı’nın takdirinde ve doğan her bir kişi ölüm için doğmaktadır. Yusuf Has Hacib’in de bahsettiği üzere ölümlü kişilerden geriye adları kalmaktadır. Bu adlar ise yazıtlara kazınan adlardan da açıkça anlaşıldığı üzere yazıya geçirilerek aktarılmaktadır.
Aradan geçen zaman, değişen siyasal ortam, kültürel etkileşimler ve yeni dinî çevreler ortak bozkır Türk bilincinin taşınmasına engel olmamıştır. Adlar, unvanlar ve düşünceler, KB’de de kendisine yer bulmuştur. Yusuf’un adını dünyaya yaydığını söylediği hükümdarlar ve beyler, adlarını taşlara kazıyan kendisini geleceğe taşımak isteyen ve Yusuf’un da söylediği üzere adı ölümsüz olursa kendisinin de ebedî olacağını bilen atalardan başkası değildir. Onlar bu nedenle adlarını kazımışlar ve yaptıklarını, eylemlerini yazmışlardır.
Kişi, öleceğini bilerek adını yaşatmak için kitaba koyup geride bırakmıştır. Bu kitap Köktürkler için bengü taş, dikili taş, kaya ve çeşitli kullanım eşyalarıdır. Onlar da bu bilinçle geride kalan yazıtlara adlarını koymuş ve kendilerini yaşatmışlardır.
Edib Ahmed, Dâd İspehsalar’ın adı sanı yok olmasın diye dünyada kalacak kitabını yazdığını söylemiştir[11]. Yusuf ise cömert insanın öldükten sonra da adının yaşayacağını belirtmiştir. Ayrıca böyle kişilerin bir gün öleceğini düşünerek adlarını kitaplara geçirerek insanlara bıraktıklarını da kaydetmiştir[12].
Ayrıca Bilge Kağan’ın da değindiği üzere Tanrı, onun anne ve babasını Türklerin adı sanı yok olmasın diye yükseltmiştir[13]. Zira adları yok olursa kendi varlıklarından geriye bir şey kalmayacaktır. Aynı şekilde Bilge Kağan’ın şu ifadeleri ad ve var olma ilişkisinin önemini vurgulamaktadır:
“(KT D7) t(a)bg(a)ç : bod(u)nka : b(e)gl(i)k : urı oglin : kul boltı : (e)ş(i) l(i)k : k͡ıız oglin : küŋ boltı : türü͡k : b(e)gl(e)r : türü͡k : ātin : ıt(t)ı : t(a) bg(a)çgı : b(e)gl(e)r : t(a)bg(a)ç : ātin : tut(u)p(a)n : t(a)bg(a)ç k(a)g(a)nka : (KT D8) körm(i)ş : (e)l(i)g yıl : iş(i)g küç(ü)g : birm(i)ş :
(Bu yüzden) Çin halkına, bey olmaya layık erkek evladı kul oldu, hanım olmaya layık kız evladı (da) cariye oldu. Türk beyleri Türk unvanlarını bıraktı; Çinlerin hizmetindeki (Türk) beyleri, Çin unvanları alarak Çin hakanına tabi olmuşlar. Elli yıl hizmet etmişler (Tekin, 2014: 26-27).”
“(BK D7) t(a)bg(a)ç : bod(u)nka : b(e)gl(i)k : urı og(ı)lin : k͡uul kıltı : (e)ş(i) l(i)k : k͡ıız og(ı)lin : küŋ kıltı : türü͡k : b(e)gl(e)r : türü͡k : ātin : ıt(t)ı : t(a) bg(a)çgı] : b(e)gl(e)r : t(a)bg[(a)ç : ātin : tut(u)p(a)n : t(a)bg(a)ç k(a)g(a) nka : körm(i)ş : (e)l(i)g yıl] (BK D8) iş(i)g küç(ü)g : birm(i)ş :
(Bu yüzden Türk halkı) Çin halkına bey olmaya layık erkek evladı kul yaptı, hanım olmaya layık kız evladı (da) cariye yaptı. Türk beyleri Türk unvanlarını bıraktı; Çinlerin hizmetindeki (Türk) beyleri Çin (unvanları alarak Çin hakanına tabi olmuşlar, elli yıl) hizmet etmişler (Tekin, 2014: 52-53).”
Türk beyleri kendi adlarını ve unvanlarını terk edip Çin adlarını ve unvanlarını sahiplenince aidiyetleri değişmiş ve artık Çin hükümdarına hizmet eder hâle gelmişlerdir. Bilge, bu duruma bir sorun olarak değinmiştir. Adları değiştirenler âdeta kılık da değiştirmişler ve kendi kültürlerini terk etmişlerdir. İnsanların ve halkların kimliklerini işaretleyen adlar bir çeşit varlık yokluk meselesidir.
Eski Türkler, adlarını bengü taşlara işleyerek varlıklarını, özlerini somutlaştırırken adın önemini yansıtan ifadeler, bugün dahi dilde bir karşılık bulmaktadır. Türkiye Türkçesinde; adı batası (yok olası), adı bile okunmamak (birine önem verilmemek), adı çıkmak (kötü ün kazanmak), adı çıkmış dokuza, inmez sekize (birinin bir kere adı çıktıktan sonra onun hakkındaki yaygın inanç kolay kolay değişmez), adı duyulmak (tanınmak), adı geçmek (anılmak, adı yazılmak), adı kaldırılmak (silinip gitmek), adı kalmak (biri veya bir şey ortadan çekildikten ya da öldükten sonra yalnız adı dolaşmak), adı olmak (gereksiz ünü olmak), adını ağzına almamak (dargınlık vs. gibi nedenlerden ötürü kişinin adını anmamak), adını kirletmek (adının kötüye çıkmasına neden olmak)[14] şeklinde görülen deyimler bu anlayışı anlamak için kıymetli örneklerdir.
Sonuç
Evrimsel ve tarihsel seyirde dil geliştiren insanlık, çevresindeki kavramları işaretlemiş ve onları tanımlamıştır. Çevresini ve nesneleri adlandıran insanın kendisine de ad vermesi tabiidir. Türklerde ad, kutsal görülmüş ve bu adlar özel olarak seçilmiştir. Hiçbir isim rastgele seslerden oluşmamış, özel olarak belirlenmiştir. Zira bu isimler kişilerin kimliğidir.
KB ve AH’de görülen ifadelere göre iyi bir ad ve san sahibi olmak, iyi bir insan olmak hem bu dünyada hem ahirette huzur bulmak için şarttır. İyi bir insan olmak için bilgili, ahlaklı, cömert, vefakâr vb. erdemlere sahip olmak gerekmektedir. Böylece iyi biri olan kişi, insanlara ardında iyi bir ad bırakacaktır. Kişi ölse dahi bu iyi adla varlığını sürdürecektir. Ayrıca akıllı kişiler öleceğini bilerek adlarını geride bırakmak için kitaba koyacaklardır. Hükümdarların iyi ad sahibi olmaları önemlidir. İyi bir ad her tür cefanın üzerindedir ve en kıymetli hazinedir. Kişi doğduktan sonra adı konunca artık bir misafir olur ve zaman atına biner. Bir insanın varlığı için ad sahibi olması son derece önemlidir.
Bu ifadeler, Köktürk harfli metinlerdeki epitafik, ziyaret, aidiyet vb. içerikli yazıtlarda görülen bir tutumu yansıtmaktadır. Moğolistan’da 80 yazıtta, Yenisey’de 91 yazıtta, Dağlık Altay’da 30 yazıtta, Kırgızistan’da 31 yazıtta, Çin Halk Cumhuriyeti’nde 10 yazıtta kişi adları ve unvanları bulunmaktadır. Yazıtların bir kısmında, özellikle kağan, kumandan ve beylere ait yazıtlarda yazıt sahiplerinin adları (er atları “kahraman adları”) ile yiğitliklerine, başarılarına, eylemlerine yer verilmiştir.
İnceleme neticesinde Köktürk harfli metinlerde geçen isimlerin bölgesel olarak bakıldığında yazıldıkları çevrenin idari, askerî ve sosyal yapısı hakkında fikir verdiği ortaya konmuştur. Yusuf Has Hacib’in ad ile ilgili verdiği aklın köklerinin Köktürk harfli yazıtlarda bulunduğu ve kültürel, düşünsel bağın dinsel çevre ile toplumsal yapının değişmeye başlamasına rağmen korunduğu ve aktarıldığı görülmüştür.
Kısaltmalar
AH : Atebetü’l Hakayık
BK : Bilge Kağan Yazıtı
bk. : Bakınız
çev. : Çeviren
der. : Derleyen
DLT : Dîvânu Lugâti’t Türk
ed. : Editör
haz. : Hazırlayan
KB : Kutadgu Bilig
KT : Köl Tigin Yazıtı
T : Tunyukuk Yazıtları
TDK : Türk Dil Kurumu
TTK : Türk Tarih Kurumu
s. : Sayfa
ŞU : Şine Us
vd. : ve diğerleri
vb. : ve benzeri
vs. : vesaire
Kaynakça
Alimov, R. (2013). Tanrı Dağı Yazıtları: Eski Türk Runik Yazıları Üzerine Bir İnceleme. Konya: Kömen.
Alyılmaz, C. (2005). Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu. Ankara: Kurmay.
Alyılmaz, C. (2015). İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınları.
Arat, R. R. (1985). Kutadgu Bilig II Çeviri. Ankara: TTK Yayınları.
Arat, R. R. (1991). Kutadgu Bilig I Metin. Ankara: TDK yayınları.
Arat, R. R. (1992). Atebetü’l-Hakayık (Edib Ahmed B. Mahmud Yükneki). Ankara: TDK Yayınları.
Aydın, E. (2015). Yenisey Yazıtları. Konya: Kömen.
Aydın, E. (2018). Uygur Yazıtları. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.
Aydın, E. (2019a). Orhon Yazıtları, 3.bas. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.
Aydın, E. (2019b). Sibirya’da Türk İzleri Yenisey Yazıtları. İstanbul: Kronik.
Battulga, T. (2020). The Small Monuments of Mongolian Runic Inscription. Archaeological Relics Of Mongolia Catalogue Series.
Çelik, C. (2007). “Bir Kimlik Beyanı Olarak İsimler: Kişi İsimlerine Sosyolojik Bir Yaklaşım”, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 10 (2).
Ercilasun, A. B. (2015). Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi (15. baskı). Ankara: Akçağ.
Ercilasun, A. B. (2016). Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları. İstanbul: Dergâh.
Ercilasun, A. B. -Akkoyunlu, Z. (2020). Dîvânu lugâti’t Türk: Giriş – Metin – Çeviri – Notlar – Dizin (4.Baskı). Ankara: TDK.
Golden, P. (2020). Türk Halkları Tarihine Giriş. İstanbul: Ötüken.
Grousset, R. (1999). Bozkır İmparatorluğu Atilla Cengiz Han Timur. İstanbul: Ötüken.
Gülensoy, T. ve Küçüker, P. (2015). Eski Türk Moğol Kişi Adları Sözlüğü. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.
Güvenç, B. (1979). İnsan ve Kültür. İstanbul: Remzi.
Kafesoğlu, İ. (2021). Türk Millî Mültürü. İstanbul: Ötüken.
Kızlasov, İ. L. (2005). “Talasskie Naskal’nye Nadpisi”, Rossijskaya Arheologiya, 2, 46-55.
Konkobayev, K. ve Useev, N. ve Şabdanaliyev, N. (2015). Altay Cumhuriyeti’ndeki Eski Türk Yazıtları Albümü. Astana: Gılım.
Mert, O. (2009), Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes-Tariat-Şine Us. Ankara: Belen.
Mert, O. (2015), Köli Çor Yazıtı ve Anıt Mezar Kompleksi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları.
Orkun, H. N. (1943). “Eski Türklerde İsmin Kudsiyeti”. Çınaraltı, 3, 60.
Orkun, H. N. (1954). “İsmin Kudsiyeti”. Türk Yurdu, I, 2.
Orkun, H. N. (2019). Eski Türk Yazıtları. Ankara: TDK Yayınları.
Sakaoğlu, S. (2001). Türk Ad Bilimi I Giriş. Ankara: TDK Yayınları.
Sümer, F. (1999). Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları I-II. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı.
Şirin User, H. (2010). Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları: Söz Varlığı İncelemesi. Konya: Kömen.
Şirin, H. (2016). Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi. Ankara: TDK Yayınları.
Tekin, T. (1994). Tunyukuk Yazıtı (Vol. 5). Simurg.
Tekin, T. (2014). Orhon Yazıtları. Ankara: TDK Yayınları.
Thomsen, V. (2019). Orhon Yazıtları Araştırmaları (Çev. Köken, V.) Ankara: TDK Yayınları.
TDK (1998). Türkçe Sözlük. I. Ankara: TTK Basım Evi.
Useev, N. (2011). Yenisey Cazma Estelikteri I: Leksikası Cana Tekstter. Bişkek: Kırgız Millî Bilimler Akademisi Dil ve Edebiyat Enstitüsü Yayınları.
Useev, N. (2015). “Yenisey Yazıtlarındaki Erkek Kişi Adlarında Geçen Kelimelere Göre Eski Türk Erkeği”. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi, 4(1), 25-38.
Useev, N. (2018). “Moğolistan’da Yeni Bulunan Urtyn Gol Yazıtı”. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi, 7(4), 2069-2077.
Useev, N. (2020). “Moğolistan’daki Tengri Kagan (Khoyor Khavçig Uul/Baga Khairkhan) yazıtları üzerine”. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi, 9(2), 487-499.
Useev, N. (2021). “Moğolistan’daki Ulan Çuluut Yazıtları ve Eski Türklerde Yalım Kaya Kavramı”. Şahin, İ. (Ed.), Avirmed, E. (Ed.), Ercilasun Kurmangaliyeva, G. (Ed.), Orhon Yazıtları ve Türk-Moğol İlişkileri, 101-112.